Hoş geldiniz!

Forumumuza Kayıt Olarak, Açmış olduğumuz konulara erişebilir Ve Topluluğumuza Katılabilirsiniz!

Şimdi Kayıt Ol! Giriş yap

Milli Türk Kültüründe Yağlı Güreş

  • Konbuyu başlatan alemextra 
  • Başlangıç tarihi
alemextra Çevrimdışı

alemextra 

Admin
Admin
Ayın En iyi Posteri
30 Ara 2023
9,180
2
38
konya

Türk Kültüründe Yağlı Güreş
Kırkpınar güreşleri Türk'lerin Rumeli'ye ayak basmalarıyla başladı. ŞehzadeSüleyman Paşa (1316-1359). Rumeli Fatihi olarak anılan Osmanlı Başkomutanı Rumeli yakasına ilk ayak basan ve oralarda elde ettiği fatihlerle şanlanan bir askerdi ki Kırkpınar'm destanlara karışmış tarihinde Süleyman Paşa'dan sözetmemek imkansızdır.

Nilüfer Hatunla Orhan Gazi'nin büyük oğulları olan Süleyman Paşa 1. Murat'ın ağabeyiydi. Orhan Gazi 1324 yılında tahta geçince Süleyman Paşa da veliaht oldu. Tam 35 yıl bu makamda kaldı. Orhan Gazi bir süre sonra da oğlunu başkomutan yaptı bu görevi ondan hiçbir zaman almadı.Şehzade Süleyman Paşa ilk defa 1349'da Bizans'a yardım etmek üzere 20.000 kişilik bir Türk ordusunun başında Rumeli'ye geçti. Yanında 22 savaş gemisi vardı. Sırplafın almak üzere oldukları Selanik'! bağlaşık Türk-Bizans ordusu kurtardı.

1352'de 10.000 kişilik bir Türk birliği geri Rumeli'ye geçti. Dimetoka'da Sırplarla Bulgarlar1! yendi. Bu bölgeyi Bizans'a verdi. Türk askeri Balkanlarda büyük hayranlık uyandırdı. Süleyman Paşa durumun iyice olgunlaştığını görünce 13541e büyük teşebbüsüne başladı. Az ama pek seçkin bir kuvvetle Çanakkale Boğazı'nı geçip Gelibolu Yarımadası'nı çıktı. Türkler ilk defa fatih sıfatıyla Avrupa topraklanna ayak basmış oldular.

Süleyman Paşa'nın fetihlerinde kardeşi Murat Bey (I. Murat) da katılıyordu. 1357de Lüleburgaz'la Çorlu'yu Murat Bey aldı. Böylece Gelibolu Yarımadası gibi çok stratejik bir bölge tamamen alınmış Çanakkale Boğazı'nın iki yakası da ele geçirilmiş oluyordu. Bizans artık güneyden doğudan olduğu gibi batıdan da çevrilmişti.

Süleyman Paşa taşlık bir bölgede avlanırken atının ayağı kayınca düştü başını taşa çarparak öldü. Bolayır'a gömüldü ama büyük bir askeri komutan olduğu kadar Türk güresine yaptığı hizmetleriyle de ölümsüz kahramanlar arasına karıştı.Rumeli'de ilk defa Süleyman Paşa'nın komutasındaki Türk askerleri güreştiler. Türk askeri ilk defa 1349 tarihinde Rumeli'ye ayak bastığına göre Kırkpmarm bu yıl 637. si düzenlenecek demektir. Ne var ki bu tarih her nedende 625 olarak belirtilmektedir (1986).

1349'larda Sırpların işgaline son vermek üzere Selanik'e doğru yol alan Türk askerleri bir Hıdırellez günü Edirne yakınlarındaki ahir Köy'de konaklar. Pehlivanlık Türklerde hem bir gelenek hem de savaş hazırlıkları olduğundan kırk yiğit 1349 yılının Hıdıreltezi'nde güreşe başlar. Güneş batarken kapışmalara son verilince bu kırk yiğit de bulundukları yere düşerek son nefeslerini vermişler. Şehit oldukları yere de gömülmüşler. Ertesi gün bir de bakmışlar ki her yiğidin can verdiği yerde bir pınar fışkırmış. Bunun üzerine oraya (Kırkpınar) adı verilmiş ve her yıl Hıdırellez'de burada toplanarak güreşmek adeti yerleşmiş.

Biz Türklerin yaşantılarında "Kırk-Yiğit" "Kırk-lncekız" ve "Kırklar önemli yer alır.

Türk hanlarının yanında onun emirlerini uygulamak için "Kırk Yiğit" eşi hatunun yanında da hizmetini görmek için "Kırk-Ince-Kız" bulunurdu.

Bilindiği gibi "kırk" kelimesi aynı zamanda Türkçemizde çokluk belirtisidir. Kırkpınar Kırkağaç Kırkküp Kırkının da Kulpu Kınk Küp Sarmısağı Gelin Etmişler Kırk Gün Kokusu Çıkmamış Kırkharamiler Kırkayak (çpkayak) ve Kırk Gün Kırk Gece gibi tabirler dilimize yerleşmiş deyimlerdir. Kırkpınar kelimesinde bir çokluk belirtisi olduğunun sezilmesine rağmen "Kırklar" aynı zamanda "Azizler" anlamına da gelmektedir. Unutulan eski tabirlerden "Kırklara kanşmak" Evliyalar arasına girmek manasınadır.

Kırkpınarda yapılan güreşlerin ulviliği burada son nefeslerini verinceye kadar güreşenlerin şehit düşerek ölmezler arasında yer almaları dolayısı ite "Kırklar Pınarı" veya o yörede çok sayıda suyun akmakta olduğunu vurgulamak için aynı zamanda "Çeşme" anlamına gelen "Pınar" kelimesinin kullanılarak

"Kırkpmar" olarak adlandırılmış olduğunu düşünebiliriz. Her ne olursa olsun Süleyman Paşa'nın komutasında Rumeli'ye ayak basan ilk Türkler arasında yer alan yiğitlerin hiç bir şekilde anlaşmalı güreşe yanaşmadan ölünceye kadar güçlerini denemeleri birbirlerine denk bu yiğitlerin emsalsiz bir mücadeleden sonra son nefeslerini vermeleri onların birer güreş şehidi olduklarının bir işaretidir.

EDİRNE VE KIRKPINAR

1959 yılında Kırkpmar dolayısı ile ilk defa Edirne'ye vardığımızda "Yeşil Meriç Oteli"nin bahçesinde yatmış sabaha kadar da sivrisinek vızıltısından uyuyamamıştık. Bugünkü Şehir Kulübû'nün karşısında bulunan "Yeşil Meriç Oteli" o yıllarda herhalde Edirne'deki tek doğru dürüst konaklama yeriydi? Mehmet Faruk Gûrtunca'nın çıkardığı gazetede çalışmakta olan Murat Turgu adlı meslekdaşımızın yadımlarıyla kendimize Yeşil Meriç'te bahçede bile olsa bir yer bulabilmiş olmamız büyük mutkjluktu. Bazı arkadaşlar talebe yurtlannla kimileri de eşdost divanına konuk oldular.

Yeşil Meriç Oteli'nin girişinde her saat başı kilise çanı gibi vuran kocaman bir saat bu saatin altında da seksenbeş yaşlarında bir ihtiyar katip olarak duruyordu. Kırkpmar dolayısı ile hemen hemen her ilden Edirne'ye akın eden meraklıları doyurabilmek onların hepsine yatacak yer temin etmek büyük organizasyon işiydi. Yıllarca ihmal edilmiş olan Edirne o yıllarda bu işin üstesinden gelememekteydi.

Sanıyoruz şehrin en namlı lokantası "Zararlılar" denilen yerdi. Güreşlerden sonra bu lokantanın önünde muazzam bir kuyruk oluşur ahçıbaşı kalabalıktan olacak çoğu zaman dolma biberleri tabaklara parmaklanyla yerleştirirdi.

Zamanla günden güne gelişen Edirne'de bugün pekçok otel bulunmasına rağmen yine de ihtiyaca kafi gelmemektedir. Güreşi çok seven bu yüzden işi-gücü bırakıp Edirne'ye koşan güreşseverler çoğu zaman Selimiye Camii'sinde gecelemektedirler. Belediye hoparlörle çeşitli anonslar yaptırarak kalacak yer bulamayanların camiilerde geceteyebileceklerini duyurmakta aynı zamanda bir panayır halinde devam eden eğlenceler sabaha kadar sürdüğünden geceyarısından sonra konaklamak için camütere doluşanlar sabah ezanı ile yeniden ayaklanıp SarayicJ'ne koşmaktadırlar.

SARAYİÇİ

Sarayiiçinde 1959'larda çok çok 10.000 seyircilik portatif tribünlere sıra sıra dizilmiş sandalyelerde oturarak müsabakaları seyretmek kabildi. Şehirden faytonla Sarayiçi'ne doğru inerken göğe toz bulutu tabakası yükselir pehlivanlar kendilerine otel bulamadıkları gibi yıkanacak su da temin edemezlerdi. Müsabakaları tamamlanan pehlivanlar SarayiçJ'nin çevresinden akan Tunca'nın kollarında suya girer elbette yeşilimsi bu suda yıkandıklarını sanır aslında daha da kirlen!rlerdi.

Çevre alabildiğine kalabalık olduğundan nehirde yıkanan pehlivanlar soyunup giyinmede de büyük zorluk çekerlerdi. Bir yarımada görünüşünde olan bu bölgede "beş halka yirmi beş" diye bağırarak halkasatanlar sigaralara halkaların birini geçirerek bir paket sigara kazananlar yılan oynatanlar Cemalin üç dönüş iki göbekten sora dönüp iskemlesine oturan dansöz kızları görülecek yerlerdi. Cemal'in pavyonu bugün de Kırkpınar güreşlerinden bir iki hafta önce Sarayiçi'ne kurulur.

Çevirmeciter kuzudan ziyade oğlak pişirip elleriyle parçalayıp ekmekicj yapar veya sıcak etleri tabaklara koyup servise geçerler. Çevirmedleıde bira rakı gibi alkollü içkilerde satılır. Güreşlerin ağır gidişinden şikayetçi olanlar bunalanlar felekten bir gün çalmak isteyenler karınlan acıkanlar çevirmecilere dolarlar. Burada güreşlerden sözedilir içilir yenilir eğlenilir biryandan da Başpehlivanlık kapışmalannın heyecanı bastırılır.

Sarayiçi'ne birgünde girip çıkanların sayılarının ortalama 100.000'i bulduğu sanılmaktadır. Kırkpınar güreşleri sırasında çoluk-çocuk Edirnelilerin yanında Edirne'nin civar köylerinde oturanlar Babaeskili'ler Çorlulular Tekirdağlı'lar bütün Trakyalılar bu yarımadaya dolarlar.

Çevirmecilerin kulübelerinin arka taraflarında Tunca'ya doğru ufak su dökerek ihtiyaçlarını giderenler yıllarca tuvalet konusunda büyük sıkıntılar çektiler. Özellikle çoluk-çocuk kadınlar buralarda adeta perişan oldular. Buna rağmen Sarayiçi'ne gelmekten kendilerini alamayıp güreş günleri bu yanmadaya dolarak piknik alışkanlıklarını sürdürdüler.

Edime Belediyesi geçen yıllarla birlikte imkanları oranında Sarayiçi'ne yatırımda bulundu tuvaletler çoğaltıldı sporseverler için geniş tribünler inşa ettirildi pehlivanlar için soyunup giyinme odaları ve sıcak sulu duşlar yaptırıldı.

TAVUK ORMANI

Sarayiçi yakınlarındaki Tavuk Ormanı" pehivanlann yıllarca idman yaptıktan bir bölgeydi. Burası da portatif çayhaneler köfteciler ve yiyeceklerini yanlarında getiren ailelerle dolup taşardı. Durum yine aynıdır. Kırkpınar Ağaları da geleneksel yemeklerini "Tavuk Ormanfnda verirler. Edime Belediye Başkanı Hamdi Sedefçi buraya bir Ağa kköşkü yaptırdı.

DAVUL-ZURNA

Sarayiçi Meydada pehlivanlar kozlarını paylaşırlarken tribünlerin dışında da hayat alabildiğine devam eder. iyne atılsa yere düşmeyecek tabirine tam uygun olarak ortalarda dolaşanlar bir köşeye bir çevirmeciye kapağı atıp bağdaş kuranlar davul-zurnalı meclislerle kendilerinden adeta geçerler. Hiçkimse diğerinin havasına karışmaz bir masada davul-zuma "Yüksek Tepeler"! vurur iki masa ilersinde "Alişimin Kaşları Ka'are" bir iki masa sonrasında da "Atmaclini Debreli Hasan" melodileri ortalığı kaplar kalkıp oynayanlar çengi oynatanlar birbirlerinin havasına karışmaz hem demlenir hem eğlenirler. Yıllar önce Sarayiçi eğlencelerinde davul-zuma baş enstrüman arasında yer alırken zamanla klarnet ve keman da buralara yerleşmiş eski şarkılar türküler pek bilinmez söylenmez olmuştur. Bugünkü müzisyenlerin çalmakta zorluk çektikleri hatta pek çoğunun bilmediği şarkılardan biri de "Naciyem'dir.

"Sana da Yaptırayım Naciyem Aman

Fildişi Saray Fildişi Saray

Tara da Kahküllerini Naciyem Aman bir Yana Bırak.

Senin de Sevdiceğin Naciyem Aman

Buradan Irak Buradan Irak

Göğsü de Çatma Düğmeli Naciyem Aman

Sen Kime Yandın"

sözlerinden ibaret olan ve nakaratlarla söylenen bu şarkıda yol gösteren olursa esmer müzisyenler derhal melodiyi kaparlar. Bu konudaki ustalıkları da onlann asla tartışılmaz.

Biz 1959'larda Sarayiçi'nde Arpacı Nimet Yorgi Kaçamakoğlu'yla birlikte modern Koca Yusuf Tekirdağlı Hüseyin'in bir oturuşta bir kuzuyu yiyip bitirdiğini gördük.

Velhasıl Kırkpınar güreşleri kadar Sarayiçi yarımadasında cereyan eden eğlenceler yağmurlu havalar hariç sabahlara kadar sürer taksiler Edirne'nin merkezinden buralara vızır-vızır işleyip durur.
 
alemextra Çevrimdışı

alemextra 

Admin
Admin
Ayın En iyi Posteri
30 Ara 2023
9,180
2
38
konya

ER MEYDANI'NA GİRİŞ

Sarayiçi'nde eğlenen halka biraz göz gezdirdikten sonra Er Meydanı'na girelim.

Eski pehlivanlar elbette başpehlivanlar pehlivanlar kapısından Er Meydanı'na parasız alınır kendilerine ayrılan yere kurulurlar. O hengamede hele günlerden cumartesi veya pazarsa Er Meydanı'na girebilmek için bilet bulmak mümkün değildir.

Yağlı güreş Türk'ün öz güreşidir ve bu meydana girerken insanın kalbi gümbür-gümbür atar.

Geçmişle ilgili pekçok şeyi genellikle kültüre dayanan alışkanlık ve temelleri Yunan'a dayama alışkanlığında olan Avrupalının tesirleri bizim yazarlarımızın bazılarına da geçmiş ve bu kapışmanın bize Yunan'dan miras kaldığı iddiaları bazı eserlere kaydedilmiştir.

Homer'in llyada ve Oduseus'ünden bellediğimize göre elbette o çağlardaki pekçok kavimlar gibi Yunanlılar da güreşiyorlardı. Ancak Homer gözleri görmediği halde maviyi en iyi şekilde tarif eden Anadolu doğumlu bu ozan güreşçilerin kum üzerinde kozlannı paylaştıklarını yazar.

Hem bu güreş öylesine bizimdir ki antik olimpiyat oyunlarında meydana çıkan güreşçiler çırılçıplak mücadele ederlerken bizde pehlivanların dizkapaklarmın üstünden göbeklerinin altına kadar olan bölüm kısbetle kapatılır. Cazgır Allah Allah illallah" diye güreş açar davul-zuma cenk havalarını vurur pehlivanların helalleşmeleri birbirlerine başarı dilemeleri herşeyi ve herşeyi ile yağlı güreş Türk'ün öz sporlarındandır.

Pehlivanlar ve sporseverlerden kalabalık bir grup cuma sabahı Edime Belediyesi önünde toplanmış bando eşliğinde Atatürk'ün kabrine çelenk konarak istiklal Marşı okunmuş Pehlivanların Pirlerinden Şeyh Cemalettin'te Adalı Halil ve Kara Emin'in kabirleri ziyaret edilmiş ruhlarına birer fatiha gönderilmiş öğle namazını takiben de Selimiye Camii'nde mevlit okutturulmuşlar. Biz meydana girerken pehlivanlar sıra sıra dizilmiş geçit töreninin başlamasını beklemektedirler. Bir yıl öncesinin başpehlivanı göndere

Türk Bayrağı'nı istiklal Marşı'nın eşliğinde çekecek pehlivanlar Er Meydam'nda bir tur atacak ve en küçük boylardaki güreşçiler meydana salınacaklardır.

HODRİ MEYDAN

Cazgır (salavatçı) geleneksel törenlerden sonra pehlivan sofrasını açacaktır. Kulak verip dinleyelim hiç pişman olmayacağız:

Allah Allah illallah

Hayırlar gele inşallah

Pirimiz Hamza Pehivan

Aslımız neslimiz pehlivan

iki yiğit çıkmış meydana

Birbirinden merdane

Biri ak biri kara

ikisinin de zoru para

Alta geldim diye erinme

Üste çıktım diye sevinme

Alta düşersen apış

Üste çıkarsan yapış

Vur sarmayı kündeden at

Gönder Muhammed'e salavat

Seyirttim gittim pınara

Allah her ikinizin de işini onara....

Güreşleri takdim eden cazgır duasını bitirdikten sonra eşlendirilmiş olan pehlivanlar peşreve başlarlar. Kırkpınar'da en küçük boy (teşvik-tozkoparan)'dır.

Peşrev güreşe başlamadan önce yapılan bir tür ısınma hareketleri olmakla beraber son derece değerli anlamlar taşır. Pehlivanlar sıra halinde ağır adımlarla ileriye doğru süzülürken hızlanıp çırpınır seyircileri selamlarlar. Bu selam yere doğru yapılan temanna ile olur. Rakipler daha sonra yaklaşıp birbirlerinin topuklarını elleyip ellerini başlanna kadar getirirler.

Bunun bizlere intikal eden manası "senin pehlivanlığın o kadar büyük ve başımın üstündedir ki ben senin ayağının türabı olamam" şeklindedir. Yine bu peşrev hareketlerinde Allah'a hamdetmek rakibi belinden sarıp hafifçe ayağını yerden keserek (tartarak) sırt sıvayıp basanlar dilemek gibi anlamlar taşıyanları da vardır.

Yağlı güreşin mertçe kapışmaların ruhu peşrevdir. Bunu gözönûne alan hakem kurulu her yıl en iyi peşrev yapan güreşçiyi ödüllendirir. Buna sebep sporcuları peşreve özendirmektir.

Peşrev yaparken nara atılmaz. Güneş altında ışıl-ışıl parlayan pehlivanlar bacaklanndaki kısbetle sanki derinden zırh giymiş gibi daha da heybetteşirter. Bu hareketler sırasında kendilerini kaybederek "Hayda bre maşallah" gibi bağıran seyircilere rastlanır. Artık güreşten ve güreşçilere ait konuşmalardan başka her türlü sesler kesilir ve pehlivanlar melekleriyle başbaşa kalarak kozlannı paylaşmağa çalışırlar.

KISBET

Türkiye'mizde en mükemmel kısbet ustası olarak Bigalı irfan Şahin tanınmaktadır irfan Şahin kısbet yapmayı ustası Memduhtan öğrenmiştir. Bizim çocukluğumuzda Çarşıkapılı Hidayet Usta kısbetcjlerin en namlılarından olanıydı. Hidayet usta güreşi çok sever her Kırkpmar'a gelir zayıf kara-kuru bir kişiydi. Gayet iyi ayakkabıcı ustası olmasına rağmen o kısbet diker bunları da Çarşıkapfdaki hanın kapısına asardı.

Hidayet Usta'nm dükkanı Yahya Kemal Külliyesi'nin tam karşısında geniş kapılı hanın içindeydi. 1959-1965 yılları arasında Tercüman Gazetesi adına kendisinden bir hayli kısbet alıp Kırkpınar'da pehlivanlara dağıtmıştık iyi pehlivan olacaklarını daha o yıllarda belli eden Bandırmalı Sabri Acar Göneni! Kara Hüseyin'in oğlu Yaman inanç Vizeli Şaban Filiz ve Adapazarlı Albay Kardeş bizden kısbet kazanan sporcular arasındaydılar.

Yağlı güreş yapan sporcunun malzemesi dana malak veya manda derisinden yapılmış işte bu kısbettir. Kısbetin bel kısmı hemen hemen dört parmak genişliğinde ve kalın olur. iç bölümünü daha da kalınlaştıran pehlivanlara raslanır. Bunun içinden uçkur yerine kalıp ip geçirilir. Bu bölüme "kasnak" denir. Kısbetin diz kapağının altına gelen bölüme "paça" denir.

Paça ile etin arasına "paçabend" tabir edilen keçe konur deri keçenin üzerine çekilir. Bunun da üzeri sicimle bağlanır. Paçanın böylesine sıkı bağlanmasının sebebi bu kısımdan çok oyun çıkmasından dolayıdır. Parmakların paçaya geçmemesi için paça bağlamak çok önemlidir. Yağlı güreşte paçayı kaptıran pehlivanlaıa boyunduruk vurma hakkının tanınması buradan gelir.

Pehlivan paçayı bırakınca usul gereği kollarını yana açarak paçayı bıraktığını ilan eder ve o zaman da boyunduruğun çözülmesi icabeder. Paçası bırakıldığı halde rakibine vurduğu boyunduruğu çözmeyen pehlivan iyi karşılanmaz. Aynı zamanda kule ve meydan hakemlerince müsabaka durdurulur boyunduruk çözdürülür.

Kısbet Kur'an-ı Kerimin hükümlerine göre erkeklerin göbekle dizler arasında kalan kısımları mahrem olduğundan bu bölümleri örtecek şekilde yapılır. Kısbet iki bölümdür. Mayonun altı gibi vücudu saran kısım ve paça olmak üzere ikiye ayrılan bu yağlı güreş malzemesinin üst tarafı üç kat deridendir.

Arasına da ince kösele konur. Beli saran bölüme "kasnak" veya "paşkavz"denir. Burada beli sarması için kısbete "urgan" kalın ip takılmıştır. Urganla sıkılan kısbetin kasnağından oyun almak pehlivanı zaptetmek güçtür. Paçalar baldırlara kadar tek kat deriden yapılır. Baldırı saran "şiraze" kısmı çift kat deridir ve burayı

bağlamak için "keçebencTler sarılır. Bir de mayo bölümü deriden paçaları branda bezinden yapılmış bir tür kısbet vardır ki buna "pırpıt" denir. Okkasız pehlivanlar hafif olduklarından keçi derisinden yapılma "pırpıtı" tercih ederler. Ancak Kırkpınar'da pırpıt branda bezi veya kottan yapılma kısbetle güreşmek yasak olmasına rağmen son yıllarda buna da izin verildiği görülmektedir.

Geçmiş yıllarda bir pehlivanın kısbet giymesi önemi olay sayılır ve bunun için tören yapılırdı. Pehlivanlıkta pişmeyen güreşçilerin kısbet giymeğe hakları olamazdı. Bir genç pehlivanın ne zaman kısbet giyeceğini ustası tayin ederdi. Kısbet giyme töreni sırasında eski pehlivanlar seyirciler pehlivanın hısım-akrabası da bulunurdu.

Genç pehlivan ustasının ve diğer yaşlı sporcuların ellerini öper bir akranlarıyla da gösteri güreşi yapardı. Bu tören sırasında misafirleri genç pehlivanın ailesi ağırlardı. Törelere göre kısbet ayağa geçirilmeden önce iki rekat namaz kılınırdı. Pehlivanlardan biri Hazreti Hamza'nın ruhuna "fatiha" okurdu. Kısbet giyilirken besmele çekilir kısbetin kasnak tarafı öpülür alna konur önce sağ sonra sol paçadan kısbet ayağa geçirilirdi. Yine törelere göre kısbet giyme töreninde yağ kazanının veya ibriğinin içine bir miktar gülsuyu dökülürdü.

Eski pehlivanlar genellikle "manda derisinden" yapılma kısbet giyerlerdi. Koca Yusuf Kurtdereli Adalı Halil Kara Ahmet gibi tanınmış pehlivanlardan önce ve bu kuşağa kadar kısbet için manda derisi daha makbuldü. Manda derisinden yapılmış bir kısbet yağı çekince oniki-onüç kilo kadar olurdu. 1963 yılından itibaren manda derisinden yapılma kısbet giyme alışkanlığı ortadan kalkmış dana derisinden mamul ve vidala denilen deriden meydana getirilen kısbetler revaç bulur olmuştur. Bunun önemli sebeplerinden biri kiloları yüzyirmiyi aşan pehlivan neslinin azalmışhatta tamamen ortadan kalkmış olmasıdır.

Vidalardan yapılma bir başpehlivan kısbeti yağlandığında üç kilo kadar çekmektedir.Böylece pehlivanlar müsabakalarını da daha rahat atmaktadırlar. Çünkü karşılarında devasa kuvvete sahip bir rakip olmayacağına göre oniki-onüç kiloluk manda derisinden yapılma kısbet yaptırıp giymeğe gerek kalmamıştır. Bir kısbette tam elli beş mere el dikişi bulunur. Bir kısbet otuzbeş kırk parçadan meydana gelir. Dikişi "biz" denilen bir iyne ile yapılır. Kesim işine önce paçalardan başlanır.

Ismarlanan beden numarasına göre kesilen parçalar sonra "çirişle yapıştırılır. Bugün "çirişin yerine Japon yapıştırıcılarını tercih eden ustalar olabilir? Çirişle yapıştırılan parçalar kalıplanır. Kalıp muamelesi iki-üç saat kadar sürer daha sonra dikişe geçilir. Bazı pehlivanlar kısbetlerinin arkasına kendi adlarını yazdırırlar. Kısbetinin arkasına "ayna koyan ve "aynalı pehlivan" olarak anılan sporcular da görülmüştür. Yağlı güreşin en önemli malzemesi olan ktsbetin bir numaralı düşmanı "su"dur. Müsabakalardan sonra "zembiT'e yerleştirilecek olan kısbetlerin mutlaka temizlenerek yenidenr yağlanması gerekir.

KISBET MUHAFAZASI

Kısbet muhafazasına "zembil" denir. Zembil sazdan örülü bir tür torbadır. Zembil elde bir yöreden diğerine giden bir pehlivan bir güreş kovalamakta olduğunu veya bir güreşten geldiğini işaret etmiş olurdu. Sadece güreş kovalayan ve başka sanatı bulunmayan aynca çiftçilik de yapmadığı gibimüsabakalarda ödül temin edemeyecek kadar pehlivanlıkları bulunmayanları yermek için "Atın aptalı rahvan insanın aptalı pehlivan" tabiri söylenir olmuştur.Büyük pehlivanların zembillerini yanlarındaki çırakları taşırlardı. "Zembili duvara asmak" tabiri güreşe vedaya işaretti.

Kendilerinde pehlivanlık izleri görülmeyen gençlere ustalan zembillerini taşıtmaz yanlarına bile almazlardı. Bir çırak ilerde ustasının ününü yaşatabilecek çapta olmalıydı. Şart buydu. Bir usta kendisine mahsus oyunların ancak çırak olarak seçtiği pehlivanlara belletirdi.Türk güreşinde usta-çırak sistemi asırlar boyu devam edegeten bir töreydi. Koca Yusuf u Pomak Osman (Pamukçulu Osman veya Kel ismail) Kara Ahmet'i Hergeleci ibrahim Hergeleci ibrahim'i Torlak Deli Hafız. Çolak Molla'yı Suyolcu Mehmet Pehlivan Suyolcu Mehmet Pehlivanı Yörük Ali Kolaylı Hüseyin Yenerl Hilyazlı OmerPehlivan Kolaylı Sadık Esen'i Kolaylı Hüseyin Yener Pehlivan Adalı Halil'i Kel Aliço Kurtdereli'yi Adapazarlı Cinci Hoca ve en nihayet Yaşar Doğu'yu da Samsunlu Sami Aker yetiştirmişlerdir.

Güreşimizde usta-çırak geleneği önemini kaybedince büyük pehlivanlar yetişmez olmuştur. Karamürselli Aydın Demiri izmirli Göçmen Kara Ali Denizlili Hüseyin Çokal'ı Denizlili Hasan Güngör Ordulu Mustafa Bük'ü de Adapazarlı Zülküf Karabulut (Aykus) yetiştirmişlerdir. Manisalı "Dünya güzeli" Kel Hüseyin güreş yaptığı yimi yıl zarfında kırka yakın gence yağlı güreşi belleterek son yıllarda en çok çırak yetiştiren pehlivan olmuştur.Adapazarlı Zülküf Karabulut'u n çırağı Ordulu Mustafa Bük Kırkpınar"da üst-üste başpehlivanlığı elde ederek "altın kemer" kazanan pehlivanlar arasında yer almıştır. Ordulu vefat edince de ustası onu Adapazarı Akbalık Köyü'nde toprağa vererek büyük bir mezar yaptırmış mezar taşına düşülen beyit de tarafımızdan hazırlanmıştır:

Ordulu'nun mermer mezar taşını Topkapı'da yaptırtmiştik. Şimdi hatırlamadığım ve kopyasını da almamış olduğum iki dörtlükten ibaret şiiri mezartaşçıya bırakmıştık. Şiir taşa oyularak yazılacaktı. Sonradan Zülküf Usta'nın ortak olduğu otobüs yazıhanesinden taşçıya telefon açılmış mezartaşçı pek fazla okuma yazma bilmediğinden mısralarını birbirine karıştırmıştı. Biz taşı teslim almağa geldiğimizde satır sonlarından bölünen hecelerin tamamen yanlış olduğunu üzülerek gördük ve fazla da vaktimiz olmadığından taşı düzelterek düz boya ile sadece iki satır yazmasını istedik.

Ordulu'dan sonra Aydın Demir de "altın kemer" sahibi oldu. Ordulu çırak yetiştiremedi. Aydın'ın çırağı Kadir Birlik ise halen meydanlarda kısmetini arayan fazla okkalı olmamakla birlikte iyi bir pehlivandır.
 
alemextra Çevrimdışı

alemextra 

Admin
Admin
Ayın En iyi Posteri
30 Ara 2023
9,180
2
38
konya
YAĞLI DA DUA

Yağlı güreşin en önemli özelliklerinden biri kapışmaların müziK eşliğinde ve dua ile yapılmakta olmasıdır. Pehlivanları meydana salan salavatçı veya cazgır denilen spiker sporcuları doğum yerleri veya şöhret buldukları bölgelerin adlarını başta söyleyerek anarak takdim ettikten sonra mutlaka dua eder. Bu dua yörelere göre değişir.

Yakutça "çaskır" acı ses feryat çiğlik anlamına gelen cazgır'a bazı bölgelerde "okuyucu"da derler. Cazgır müsabakalardan önce pehlivanların menkıbelerini okur oyunlarını söyler dualarını yapar ve pehlivanları birer birer isimleriyle halka taktim eder.

Adapazarlı Şirin Mustafa çırağı Şükrü Kayabaş Dûzceli "Manav" "Osman" son çeyrek asır zarfında Kırkpınar'da cazgırlık yapan kişilerdir.

Pehlivanlıkta olduğu gibi cazgırlıkta da usta-çırak geleneği vardır. Şirin çırağını yetiştirmiş Adapazarı'nda bir bakımevinde günlerini doldurmağa başlamıştı. Şimdi çırak yetiştirme sırası Şükrü Kayabaş'a gelmiş bulunmaktadır.

EŞLEŞTİRME DE USUL

Pehlivanların eşlendirmesinde o yıl çeşitli bölgelerde yapılan kapışmalarda elde etmiş oldukları dereceler gözönünde bulundurulur. Bazıları güreşçilerin bir boy yukarda görüşmekten kaçınarak bir alt boya soyundukları görülür. Bazıları da "Boğulursan büyük suda boğul" tabirine uygun olarak "ille de baş" deyip tuttururlar. Bu durumlarda meydan hakemleri olaya el koyarlar.

Er Meydanı'nı kontrol altına alan ve yenme-yenilme olaylarını kule hakemlerine bildiren yasak oyunları uygulayanları ayrıca ikaz eden meydan hakemleri Kırkpınar güreşlerini tertipleyen kurulca eski pehlivanlar arasından seçilir. Bunların bazıları kapışmalar sırasında kendi bölgelerini temsil eden pehlivanları belli etmeden kollamak hevesine kapılırlar bu türlü hallerde de müsabakaları kuleden takip etmekte olan hakemler olaya müdahale ederler.

Kırkpınar'da bir yıl önce bir büyük boya soyunan bir pehlivan şayet o yıl katıldığı boyda birincilik elde etmişse ertesi yıl bir üst boyda güreşmek mecburiyetindedir. Boy birincisi ne bir küçük boya ne aynı boya katılır. Bu sporcular ancak bir büyük boyda kolbağlamak zorundadırlar. Ne var ki her saniye Kırkpınar'da keyfi hareketler yapılmaktadır. Başa soyunan ve bir netice elde edemeyen bazı pehlivanlar daha sonra kule hakemleri kararı ile başaltına alınmışlardır. Kırkpınafın törelerinde bu türlü kararlar asla yoktur.

Ayak deste orta başaltı ve baş olmak üzere kilo yaş ve teknikleriyle bir yıl önceki ve o mevsim elde enikleri başarılara göre sıralanan sporcular böylece eşlenmiş olurlar. Kırkpınar kule hakemleri geleneksel eşlendirme yöntemi yerine "kura ile" de eşlendirme yolunu seçmektedir. Bu karar ve vebal onlarındır. Kırkpınar'da ayaktan başlayıp başa kadar güreşmiş pekçok pehlivan vardır. Bunların arasında Zülküf karabulut'la daima temizpak gezen Manisalı Niyazi Güreşeni sayabiliriz.

YAĞLANMA DA USUL

Er Meydanı Sarayiçi'ne biz girdiğimiz zaman panayır alabildiğine sürmekteydi. Çevirmeciler davul zurna ekipleri çay kahve kaset fındık fıstık satanlar ve piknik yapanlar Cemalin çadırında dansöz göbeği izleyenler atom patlatan makinalarda kuvvetlerini deneyenler bir paket sigara kazanabilmek için halka atanlar yılan oynatanlar: "buz gibi gazoz" diye bağıranlar aynı şekilde vakit geçirmekteydiler.

Fakat biz bu panayırı bırakıp Er Meydanı'na girdiğimiz için aslapişman olmayacağız. Biz meydana adım attığımızda eşleştirmeler yapılmış cazgır duasını etmiş pehlivanlar peşrevlerini tamamlamışlardır.Ancak bütün bunlardan önce güreş için "yağlanmak" gerekiyordu ve kara kazanın çevresi dolup dolup boşalmıştı:

Şimdi Kırkpınar törelerine bir göz atarak "yağlanma'da usulü hatırlamağa çalışalım:

Er Meydanında güçlerini denemeğe karar vererek soyunup kısbet giyen pehlivanlar içleri yağ ve su doldurulmuş kazanlarda yağlanırlar. Yağ dokunurken önce sağ elle sol omuza göğüse kol ve kısbete yağ sürülür. Sonra sol elle aynı şey yapılır. Pehlivanlar kazan başında birbirlerinin sırtını da yağlarlar. Kapışma sırasında yağlanmak ihtiyacını duyan sporcular ellerinde ibrikle meydanda dolaşmakta olan "yağcılardan yağ isteyebilirler. Ancak yağa beze gitmek için rakibin izin vermesi töreler gereğidir.

Müsabaka kızışmışsa ve bir pehlivanın biri zaman çelmek dinlenmek için yağı suyu bahane ediyorsa rakibi haklı olarak buna karşı çıkabilir ve kozunu paylaşmakta olduğu sporcuya izin vermez. Bu hakka sahiptir de.Kırkpınar'da yağ ibrikçisi su ibrikçisi (sucu) davul ve zurnacı pehlivanı ağası geçmiş günlerde giyim kuşamlarından bir bakışta anlaşılırdı. Zamanla giyim-kuşamda pekçok değişiklikler yapıldı. Meydan hakemleri birara sporcuların giydikleri eşofmanla sahaya çıkar oldular tetikçilerle bezciler (bezici) de "izci" gibi giyindiler.

KIRAN KIRANA

Kırkpınar'da '"kıran-kırana" güreşler atıldı denildiğinde rakiplerini yenen pehlivanların hiç beklemeden yeniden tutuştukları anlatılmak istenirse tabir yerinde kullanılmış olur. Törelere göre güreşlerin "kıran-kırana" olması icabeder.. Fakat bu da değiştirilmiştir. Geçmiş yıllarda diyelim başa on pehlivan soyundu rakibini ilk yenen günün ikinci galibi ile karşılaşır ve eşlendirme bu tarzda olurdu.

Kel Aliço'larm Hergeleci ibrahim'lerin ve daha önceki asırlarda da aynı usul uygulanırdı kıran-kırana güreşler 1970 yılına kadar sürdü. Bunun da mahzurlu yanları vardı. Favori pehlivan rakibini hemen yenerse onunla karşılaşmak istemeyenler müsabakalarını gereksiz yere uzatırlardı. Bu yüzden her eşlendirme için yeni kuraya gidilmesi usulü uygulanmağa başladı.

Kıran-kırana denilince bazıları tabirin sert güreşi kasdetmek için kullanıldığını sanır. Yağa beze gitmeden ilk yenenle ikinci galibin yeni bir tur için kapışmasına "kıran-kırana" denir. Kırmak eski Türkçede "yenmek" anlamındadır. "Moskof Ordusunu Azak Kalesi Önünde Kırdık" dendiğinde "yendik" demek istenir. Zamanla "kırmak" kelimesi yerine başka kelimeler kullanılmağa başlanmış son yıllarda "galibiyefin yerine de "yengi" denir olmuştur.

DAVUL-ZURNA

Davul ve zurna ekipleri er meydanındaki yağ ve su kazanlarının hemen hizasında ve biraz yanda çalışırlar. Kırkpınar'da davul ve zurnacılar açık arttırma ile bu görevi alırlar. Dünyada yağlı güreş gibi müzikle yapılan spor yarışması yok

denecek kadar azdır. Son yıllarda ritmik timnastikle buz pateni gibi gösteriler de müzik eşliğinde düzenlenmektedir; Özbekler de yine müzik eşliğinde güreşirler. Davul ve zurnacılar atalarımızdan bizlere yadigar kalan pehlivanlık ve cenk havalan ite hem seyircileri hem de pehlivanları coştururlar.

Pehlivanlardan biri yenici bir oyuna girdiği zaman tempoyu hızlandırırlar ve böylece hem sporculara hız vermeğe çalışır hem de seyircileri heyecana büründürürler. Bu hızlı tempoya "cangarbı" adı verilir işte bundan sonra zurnacılar tiz bir sesle bunu ilan ederler. Ardından tempo yine yavaşlatılır. Mehter lisanı ile bir davul ve bir zurnadan meydana gele bu gruba "kat" denir. Kırkpınafda her yıl 15 "kat" davul ve zuma ekibi görev yapar.

Dünyada en güzel davul-zuma Kırkpınar güreşleri sırasında çalınır. Meşhur zurnacı Emin de Er Meydanı'nda kendisini tanıtmış bir müzisyendi. Zurnacı Emin burnunun tek deliğiyle görevini yapardı. Çünkü diğer deliğinde kocaman bir et parçası olduğu görülür hatta bu et parçasından üst dudağına doğru sümüğü de sarkardı.

Zurnacı Emin'den sonra Kırkpmar'da zurna çalarak nam salan müzisyenlerin başında Osman Zurnayı sayabiliriz. Osman Zuma ekip başı olarak çalışırdı. Oğlu Faris de şimdi babasının yolunda yürümektedir. Bu çalgıcılar kendilerine "esmer vatandaş" denilmesinden çok şikayetçidirler. Onlar kendilerini "dağlı" olarak kabul ederler. "Biz dağlıyız" derler. Son derece konukseverdirler. Edirne'de Cumhuriyet Savcısı olarak görev yapmış olan güreşsever Nurettin Güler ile sık sık Osman Zurna'nın mekanına giderdik. Bizi sabaha kadar bırakmak istemezler ikramda bulunurlardı.

Davul ve zurnacılar güreşi de çok iyi bilirler. Kırkpmaf m tarihinde davul ve zurna çalarken er meydanındaki güreşçilerden birine "işaret" verdikleri öne sürülen ekipler vardır. Meşhur Kel Aliço Pilevneli olduğundan Kırkpmar'da görevli müzisyenleri pek yakından tanır onlar da kendisini çok severler bu yüzden müsabaka sırasında Aliço'ya davul ve zurna ile karşılaşmakta olduğu rakibinin zayıf taraflarını anlatıriarmış. Aliço da davul-zurnanın dilinden iyi anlar ve rakiplerini mağlup ederken bu ekibin verdiği "kopya"dan da faydalanırmış.

Müzisyenler boyaları kendilerine benzeyen pehlivanları sever ve tutarlar. Samsunlu ibrahim Karabacak izmirli Göçmen Kara Ali ve Karamürselli Aydın Demir'le Ordulu Mustafa Bük Kırkpmar'da pehlivanlarla halkı coşturan müzisyenlerin sevdiği sporculardandı.

Türkler Milattan önce 400 yıllarında da davul ve zurna çalmaktaydı. Islamiyetin kabulünden önce davulun adı lümrük" zurnanın adı ise "yırağ'dı Orhun Yazıtları ile Kaşgariı Mahmucfun Arapça açıklmalı Türkçe Lügatlan Divanı" eserinde bu iddialar doğrulanmaktadır. Bunların yanında Fars ve Çin kaynakları ile Farabi ve Harezmi gibi bilginlerin musiki üzerine olan yazıları bizlere bu gerçeği anlatmaktadır.

Süleyman Peygamber zamanında da günümüzden 5.000 yıl kadar önce Yahudiler zurnayı bilip çalmaktaydılar. Yahudi tapınaklarında çalışan zurnanın adı "halil"di.

YENME YENİLME

A-tarihi geleneksel yağlı güreşlerde yenme yenme şekilde aşağıdaki şekildedir.

1-Göbek yıldız görünce göbeğin açılması

2-Sırt üstü düşerken tek dirseğin yere değmesi

3-İki elle oturur oturuma gömüldüğünde (payanda pozisyonu)

4-Tek elle dönerken diğerele geçilmesi halinde

5-Ayak bağı olmadan kucaklanıp bulunan yerde bir daire içinde çevrilmesi veya kucakta üç adım taşınması halinde

6-Çivi yukarı denilen dikilme pozisyonunda

7-Sırt üstü (tuş) olmada

8-Tedavi ve bayılmalarda süre geçtiğinde

9-Hakem kararı ile kasti fauller dolayısıyla diskalifiyeler

10-Güreş sırasında kasıt olmadan kıspetin kalçadan sıyrılması veya yırtılması durumunda

YAĞLI GÜREŞTE BELLİ BAŞLI TEKNİKLER

1-Yer oyunları : sarma-Tek sarma-çoban bağı-iç kazık-dışkazık-dış kazıkta gerdanlama - Paça kasnak-Ters kepçe-Sarmada kola yaslanma - Oturak kündesi- şark kündesi-Ters sarma- iç kazık ters paça

2-Yer savunma teknikleri : Sarmada yan kılçık-Sarmada dolu paça kasnak- Ters kepçeden kurtulmak-Şakta bilek kaparak kolbastı-Kemanede aşırmak suretiyle kalkmak-kemanede sırta sayvant
 

Konuyu görüntüleyenler

Geri
Üst