- Katılım
- 30 Ara 2023
- Mesajlar
- 9,441
-
-
- Konu Yazar
- #1
Asırlar öncesinden hicretin en can alıcı noktasında sevr mağarasından tüm insanlığa bir teselli mesajı yükseldi :
“Üzülme Allah bizimle beraberdir.”
Pekiyi sadece Hz. Ebu Bekir’e miydi bu teselli?.. Sadece müşriklerin şerrinden sığınmaya mıydı?..
Hayatın imtihan ekseninde bazı kırılma noktalarında vardır.. Bu noktalarda sonsuz bir kudrete dayanma arzusu zirveye çıkar.. Sebepler sükût ettiğinde çaresizlik tüm çareleri tükettiğinde artık O’ndan (c.c.) başka hiçbir yardımcının kalmadığını hissettiğinde bu teselli rahmetin kucağına sevkin başlangıcı olur..
İşte hicret sahnelerinden birinde ve en birincisinde Allah (c.c.) tam emniyet ve tevekkül ile kendisini Kendine emanet edene yardımını nasıl yetiştiriyordu eskimeyen levhalardan bir kez daha izleyelim..
En güzel’in (s.a.v.) hayatı hayata da en güzel örnekti.. Çünkü Alemlerin Rabbi O’nu alemlere rahmet göndermişti.. Hayat seyrinde itaatten ibadete ahlaktan tevekküle her şeyde “zirve” olduğu gibi Rahmetin de tecessüm etmiş bir timsali olan Efendimiz (s.a.v.) sebeplerin sükûta yaklaştığı son noktada sadık dostuna işte böyle teselli vermişti..
.
Eğilseler ayaklarını görecekleri kadar yaklaşan müşrikleri gören Ebu Bekir (r.a.) Kâinatın efendisine zarar verirler endişesi ile :
“-Yâ Resûlallah!” dedi. “-Beni öldürseler de gam çekmem. Ben nihâyet bir ferdim. Amma Allah göstermesin sana bir zarar ve ziyan eriştirecek olurlarsa bu bütün ümmetin helâkine sebep olur.”
Rasulullah endişesiz ve mütebessimdi.. Çünkü öyle birine inanmış güvenmişti ki O (C.C.) kendisini bırakmazdı.. Asılardır hassas kulaklarda ve kalblerde yankı bulan şu cümle ile teselli verdi son peygamber arkadaşına:
“Üzülme Allah bizimle beraberdir.”
Hz. Ebû Bekir:
“-Yâ Resûlallah” dedi.
“-Onlardan birisi eğilip de ayaklarının dibinden bir bakıverse bizi görür.”
İki cihanın mefhari olan Efendimiz yine emîn ve tam tevekkül ile şunları demişti:
“-Yâ Ebâ Bekir iki kişinin üçüncüsü Allah olursa
sen âkibetin ne olacağını zannediyorsun?
Yakalanacağımızı mı sanırsın?”
Allah’a tam tevekkül edene yardım işte böyle yetişiyordu.. Hem hiç umulmadık yardımcılarla…
Müşriklerin rehber olarak yanlarına aldıkları iz sürücü kavminin en iyisiydi.. Adeta havadaki kokudan iz sürebiliyordu..
O kadar eminler ki kendilerinden; bu sefer yakalayacaklar ve başına büyük ödül konulan Allah rasulünü öldüreceklerdi.. Ama unuttukları bir şey vardı.. O’nun (s.a.v.) öyle bir gözeteni koruyanı vardı ki; O’nu (s.a.v.) en güçsüz bir örümceğin ağı ile kibirli o müşriklerin gözlerinden ve şerrinden muhafaza edebilirdi ve etti..
İz sürücü kendinden emindi : “-İşte buradalar” dedi.. Fahr-i Kâinat Efendimizle Sıddık-ı Ekber konuşulanları duyuyorlardı.
Ve ezelde vazife almış nöbetçiler işbaşındaydı.. İki yabani güvercin bir de örümcek..
Mağaranın dibine kadar giden o müşrik bu nöbetçilere takılmış ve geri dönmüştü :
“Mağaranın ağzında iki yabanî güvercinin yuva kurduğunu gördüm. Orada olduklarına asla ihtimal vermem” demişti.
Azılı müşrik Ümeyye bin Halef ise arkadaşlarına hiddetli hiddetli şöyle seslenmişti:
“Hâlâ mağaranın orada ne dolaşıp duruyorsunuz. Orada örümceğin ağ bağladığını görmüyor musunuz? Vallahi ben bu ağın Muhammed doğmadan önce gerilmiş olduğu kanaâtındayım.”
Hak; batıla bir kez daha üstün gelmişti.. Ve Cenâb-ı Hak nöbetçi tayin ettiği bir örümcek ve iki yabanî güvercin ile Sevgili Resûlünü bütün Kureyş’e karşı korumuş oluyordu.
Kul tam emniyetle Rabbine teslim olsun da Rabbi onu rahmeti ile kuşatıp koruması altına almasın mümkün müydü bu?.. Tüm dizginler elinde bulunan Allah (c.c.) “Rabbim benimle beraber; beni görüyor biliyor” teslimiyetine kayıtsız kalır mıydı hiç?.. Elbette kalmazdı kalmadı ve kalmayacak da…
İmtihan dünyasının senaryolarında bazen “sıkıntılar” başrol oynar.. Hakîm ve Rahîm olan Rabb hikmeti ve rahmeti ile vazifelendirir musibeti.. Değil mi ki başımıza her ne gelse O’ndan (c..c) gelir.. Bu noktada “Bela vereni” bulana bela; rahmetin kâşifidir..
Günah kirlerini ateşe bırakmak istemeyen rahmeti ile bu dünyada geçici sıkıntılarla kulunu temizlemek isteyen Allah (c.c.) bununla kuluna yakınlığını hissettirir..
Kendisine kendinden daha yakın; kendinden daha şefkatli olanı bulan daha neyi arar ki?.
Madem bizimle beraberdir Allah (c.c.) o zaman telaşa gerek yok.. Her musibette her çaresizlikte ümmetinin derdi ile dertlenen Allah rasulü şefkati ile başımızı okşar ve fısıldar kulağımıza :
“Korkma üzülme Allah seninle beraberdir!”
“Üzülme Allah bizimle beraberdir.”
Pekiyi sadece Hz. Ebu Bekir’e miydi bu teselli?.. Sadece müşriklerin şerrinden sığınmaya mıydı?..
Hayatın imtihan ekseninde bazı kırılma noktalarında vardır.. Bu noktalarda sonsuz bir kudrete dayanma arzusu zirveye çıkar.. Sebepler sükût ettiğinde çaresizlik tüm çareleri tükettiğinde artık O’ndan (c.c.) başka hiçbir yardımcının kalmadığını hissettiğinde bu teselli rahmetin kucağına sevkin başlangıcı olur..
İşte hicret sahnelerinden birinde ve en birincisinde Allah (c.c.) tam emniyet ve tevekkül ile kendisini Kendine emanet edene yardımını nasıl yetiştiriyordu eskimeyen levhalardan bir kez daha izleyelim..
En güzel’in (s.a.v.) hayatı hayata da en güzel örnekti.. Çünkü Alemlerin Rabbi O’nu alemlere rahmet göndermişti.. Hayat seyrinde itaatten ibadete ahlaktan tevekküle her şeyde “zirve” olduğu gibi Rahmetin de tecessüm etmiş bir timsali olan Efendimiz (s.a.v.) sebeplerin sükûta yaklaştığı son noktada sadık dostuna işte böyle teselli vermişti..
.
Eğilseler ayaklarını görecekleri kadar yaklaşan müşrikleri gören Ebu Bekir (r.a.) Kâinatın efendisine zarar verirler endişesi ile :
“-Yâ Resûlallah!” dedi. “-Beni öldürseler de gam çekmem. Ben nihâyet bir ferdim. Amma Allah göstermesin sana bir zarar ve ziyan eriştirecek olurlarsa bu bütün ümmetin helâkine sebep olur.”
Rasulullah endişesiz ve mütebessimdi.. Çünkü öyle birine inanmış güvenmişti ki O (C.C.) kendisini bırakmazdı.. Asılardır hassas kulaklarda ve kalblerde yankı bulan şu cümle ile teselli verdi son peygamber arkadaşına:
“Üzülme Allah bizimle beraberdir.”
Hz. Ebû Bekir:
“-Yâ Resûlallah” dedi.
“-Onlardan birisi eğilip de ayaklarının dibinden bir bakıverse bizi görür.”
İki cihanın mefhari olan Efendimiz yine emîn ve tam tevekkül ile şunları demişti:
“-Yâ Ebâ Bekir iki kişinin üçüncüsü Allah olursa
sen âkibetin ne olacağını zannediyorsun?
Yakalanacağımızı mı sanırsın?”
Allah’a tam tevekkül edene yardım işte böyle yetişiyordu.. Hem hiç umulmadık yardımcılarla…
Müşriklerin rehber olarak yanlarına aldıkları iz sürücü kavminin en iyisiydi.. Adeta havadaki kokudan iz sürebiliyordu..
O kadar eminler ki kendilerinden; bu sefer yakalayacaklar ve başına büyük ödül konulan Allah rasulünü öldüreceklerdi.. Ama unuttukları bir şey vardı.. O’nun (s.a.v.) öyle bir gözeteni koruyanı vardı ki; O’nu (s.a.v.) en güçsüz bir örümceğin ağı ile kibirli o müşriklerin gözlerinden ve şerrinden muhafaza edebilirdi ve etti..
İz sürücü kendinden emindi : “-İşte buradalar” dedi.. Fahr-i Kâinat Efendimizle Sıddık-ı Ekber konuşulanları duyuyorlardı.
Ve ezelde vazife almış nöbetçiler işbaşındaydı.. İki yabani güvercin bir de örümcek..
Mağaranın dibine kadar giden o müşrik bu nöbetçilere takılmış ve geri dönmüştü :
“Mağaranın ağzında iki yabanî güvercinin yuva kurduğunu gördüm. Orada olduklarına asla ihtimal vermem” demişti.
Azılı müşrik Ümeyye bin Halef ise arkadaşlarına hiddetli hiddetli şöyle seslenmişti:
“Hâlâ mağaranın orada ne dolaşıp duruyorsunuz. Orada örümceğin ağ bağladığını görmüyor musunuz? Vallahi ben bu ağın Muhammed doğmadan önce gerilmiş olduğu kanaâtındayım.”
Hak; batıla bir kez daha üstün gelmişti.. Ve Cenâb-ı Hak nöbetçi tayin ettiği bir örümcek ve iki yabanî güvercin ile Sevgili Resûlünü bütün Kureyş’e karşı korumuş oluyordu.
Kul tam emniyetle Rabbine teslim olsun da Rabbi onu rahmeti ile kuşatıp koruması altına almasın mümkün müydü bu?.. Tüm dizginler elinde bulunan Allah (c.c.) “Rabbim benimle beraber; beni görüyor biliyor” teslimiyetine kayıtsız kalır mıydı hiç?.. Elbette kalmazdı kalmadı ve kalmayacak da…
İmtihan dünyasının senaryolarında bazen “sıkıntılar” başrol oynar.. Hakîm ve Rahîm olan Rabb hikmeti ve rahmeti ile vazifelendirir musibeti.. Değil mi ki başımıza her ne gelse O’ndan (c..c) gelir.. Bu noktada “Bela vereni” bulana bela; rahmetin kâşifidir..
Günah kirlerini ateşe bırakmak istemeyen rahmeti ile bu dünyada geçici sıkıntılarla kulunu temizlemek isteyen Allah (c.c.) bununla kuluna yakınlığını hissettirir..
Kendisine kendinden daha yakın; kendinden daha şefkatli olanı bulan daha neyi arar ki?.
Madem bizimle beraberdir Allah (c.c.) o zaman telaşa gerek yok.. Her musibette her çaresizlikte ümmetinin derdi ile dertlenen Allah rasulü şefkati ile başımızı okşar ve fısıldar kulağımıza :
“Korkma üzülme Allah seninle beraberdir!”