Çevrimdışı
alemextra
Admin
Admin
Ayın En iyi Posteri
-
-
- Konu Yazar
- #1
Batı (Avrupa) Hunları
Kimlikleri hakkında 200 yıldan beri türlü tahminler yürütülen ve bazı bilginler tarafından Moğol (K. Shiratory Asya Hunlarını Moğol saydığı için) Türk-Moğol karışımı (P. Pelliot R. Grousset) Türk-Moğol-Mançu karıçımı (L. Cahun vb.) Fin-Ugor (Klaproth K. F. Neumann vb.) oldukları veya doğrudan doğruya îslav menşeinden geldikleri (Venelin îlovayski Zabelin înostrantsev) yahut Germen soyuna mensup bulundukları (Müllen-hoff A. Fick R. Much J. Hoops) veya Kafkas kavimlerinden bir kol teçkil ettikleri (L.Jeliç Gy. Meszaros) ileri sürülen Batı Hunlannın Asya Hunlarının torunları oldukları son zamanlardaki araştırmalarla daha da açıklık kazanmıştır.
Bu hususta birçok tarihî coğrafî linguistique ve kültürel deliller gösterilmiştir: Coğrafyacı Strabon (ölm. 25) Hunların Grek -Baktria krallığının doğusunda olduklarını söylerken tarihçi Plinius (ölm. 125) adı geçen krallığın Hunlar tarafından yıkıldığını kaydeder ki bu Hunlar'ı Çin kaynakları Hiung-nu olarak tanıtmıştır. Orosius (1. asrın sonları) ve Ptolemaios (M.Ö. 160-170) haritalannda "Hun"ların oturduklan bölgeler Çin kaynaklarında Hiung-nulann toprakları olarak belirtilmiştir. Batı Hunlarının Asya Hunlarından geldikleri hakkında kuvvetli bir delil de Fr. Hirth tarafından ortaya konmuştur.
Buna göre 355-365 yıllarında Alan ülkesinin (Hazar-Aral arası) istila edilmesi münasebeti ile Çin kaynakları (Wei-shu) bu memleketin Hiung-nular tarafından zapt olunduğunu kaydederken o devir Latin yazan A. Marcellinus (4. asır sonu) fethin Hunlar tarafından yapıldığını belirtmiştir.Aynı hadise üzerinde birbirini doğrulayan bir Uzak-doğu ve bir Batı kaynağının tesbit ettiği Hiung-nu=Hun aynîliği Çin'de Hun başbuğu Liu Yüan sülalesi (304-329) tarafından Lo-Yang'ın zaptında (311) esir düşen Sogdlu tacirlerden bahseden Çin Tabgaç hüküm-darı Kao-çung (452-465)'a yazılmış Sogd dilinde bir metin ile de ayrıca teyidedilmektedir.
Geniş Hun imparatorluğu topraklannda başta Gotça olmak üzere çeşitli Germen lehçeleri îslav îranî ve Fin-Ugor dilleri Latince ve Grekçe konuçulmakta idi. Kaynaklarımızda Hunlardan kalma dil yadigarlarından bir kısmının bu yabancı dillere ait olması tabiî görülebileceği gibi hatta Hun hükümdar ailesinden veya yakın akrabalanndan bazılannın adlannın bilhassa Gotlarla çok sıkı münasebet dolayısıyle Gotça'dan gelmiş olmasıda mümkündür.
Fakat hükümdar sülalesinin soyca Türk olduğunda ve Hun kütlesinin Türkçe konuşiuğunda şüphe yoktur . Hükümdar ailesinde tesbit edilen adlar şöyledir: Karaton (kara don = siyah renkte elbise. Veya Ka-ra-tun /güçlü soy/: Muncuk (boncuk aynı zamanda "bayrak" manasında Attila'nın babası) Attila îlek Dengizik (=dengiz = deniz'den) îrnek (Attila'nın üç oğlu) Aybars Oktar (Attila'nın amcaları) Arıkan (Arıghan). Tanınmış kimseler: Basık KursıkAtakam Eşkam. Topluluk: Akatir Şar (Sarı = ak) - Ogur.
Ayrıca kımız Hatta Dura-Europos (Fırat nehrinin orta mecraında Suriye-Irak sınırına ya-kın yerde buluntu yeri)'da ele geçen M. 3. yüzyıl ortalarından kalma Parth ve Parsî dilindeki kitabede Güney Kafkasya'daki Hunlann Erk Kapgan Topçak Tarkan-beg Kubrat Kurtak gibi Türkçe adlar taşıdıkları ileri sürülmekte ve Batı Hun hükümdar ailesinin Asya tanhularından indiklerini tespit bile mümkün görülmektedir.
Hunlar 4. asnn ortalarında Alan ülkesini ele geçirdikten sonra 374'de îtil (Volga) kıyılarında göründüler. O tarihlerde Karadeniz kuzeyindeki düzlükler bir Germen kavmi olan Got'ların işgali altında idi.
Don-Dinyeper nehirleri arasında Doğu Got'ları (Ostrogot) onun batısında Batı Got'lan (Vizigot) bulunuyordu. Daha batıda Transilvanya ve Galiçya'da Gepid'ler bugünkü Macaristan'da Tisza nehri havalisinde Vandal'lar vardı. Bu dört Germen kavmi dışında aynı bölgede îranlı ve îslav kütleler daha başka küçük Germen topluluklan da yaşıyordu. Hun başbuğu Balamır (veya Balamber)'ın idaresindeki büyük taarruz önce Doğu Got'larına çarptı ve bu devleti yıktı (374) kral Ermanarikh intihar etti.
Yerine geçen Hunimund. Hunlar tarafından "tayin" edilmişti. "Hayret edilecek bir hareket kabiliyeti ve geliş-miş bir süvari taktiği ile" devam eden Hun taarruzu'^'nun Dinyeper kenarında vurduğu ağır darbe Batı Got'larını da çökertti ve kral Atanarikh kalabalık Vizigot kütleleri ile batıya doğru kaçtı (375). Böylece Hun askerî gücü-nün harekete geçirdiği ve çeşitli kavimlerin birbirlerini yerlerinden atarak topraklanndan çıkararak Roma imparatorluğunun kuzey eyaletlerini alt-üst ederek ta îspanya'ya kadar uzanmak suretiyle Avrupa'nın ethnique çehresini değiştiren tarihî "Kavimler Göçü" başlamış oldu.
Anî ve şiddetli Hun darbelerinin beklenmedik mahallerde görünen Hun akıncı müfrezelerinin Doğu Avrupa kavimleri arasında uyandırdığı dehşet Batı dünyasında korkunç akisler yaratmıç Hunlar aleyhine çoğu Latin ve Grek kaynaklarında kayıtlı inanılmaz rivayet ve hikayelerin çıkmasına ve yayılmasına sebep olmuştur. Hunlar Gotlardan Alanlardan ve Germen Taifallardan teşkil ettikleri yardımcı kuvvetlerle takviyeli olarak ilk defa 378 baharında Tuna'yı geçtiler ve Romalılardan mukavemet görmeksizin Trakya'ya kadar ilerlediler. Ancak Roma topraklarında görünen bu kuvvetler keşif vazifesini yapan öncülerdi.
Nitekim aynı tarihlerde bugünkü Macaristan ovalarına kadar akınlar tertiplenmişti Hunlardan korkan bugünkü Avusturya arazisindeki Markomanlarla Kuadlar Roma topraklarına geçmeye hazırlanırken îran asıllı Sarmatlar sınırları ("limes") aşıp Roma imparatorluğu'na giriyor önce Transilvanya'da duraklamış olan Batı Gotlan da Roma hudutlarını geçiyorlardı (381). Diğer taraftan bir kısım Germen menşeli kütlelerle îranlı Baştarnalar Pan-nonia (Batı Macaristan)'dan Alplere doğru sarkarak îtalya'yı tehdide başlamışlardı.
Hunlar Roma İmparatoru Theodosios I'in ölüm yılı olan 395'te yeniden harekete geçtiler. Bu hareket iki cepheli idi: Hunlardan bir kısım Balkanlar'dan Trakya'ya ilerlerken daha büyük sayıda diğer bir kısım Kafkaslar üzerinden Anadolu'ya yöneltilmişti. Hun devletinin Don nehri havalisindeki "doğu kanadı" tarafından tertiplenen Anadolu akını Basık ve Kursık adlı iki başbuğun idaresinde idi.
Romalıları olduğu kadar Sasanî imparatorluğunu da telaşa düşüren bu akında Hun süvarileri Erzurum bölgesinden itibaren Karasu Fırat vadilerini takiben Melitene (Malatya)'ye ve Kilikia (Çukurova)'ya ilerlemişler bölgenin en tahkimli kaleleri olan Edessa (Urfa) ve An-takya'yı bir müddet kuçattıktan sonra Suriye'ye inerek Tyros (Sür)'u baskı altına almıçlar oradan Kudüs'e yönelmişlerdi.
Çok sür'atli cereyan eden bu harekattan korkuya kapıldıkları için Hunlara dair acaip hikayeler uyduran kilise adamlarının dehşet dolu gözleri önünde akıncılar sonbahara doğru kuzeye çark ederek Orta Anadolu'ya Kappadokia Galatia (Kayseri-Ankara ve havalisi)'ya ulaştılar ve oradan Azerbaycan-Bakü yolu ile kuzeye merkezlerine döndüler (395-396). Bu Türkler'in Anadolu'da tarihîkayıtlarla sabit ilk görünüşleri olmalıdır. 398'de daha küçük çapta tekrarlanan bu akınlar karşısında Doğu Roma'nın genç imparatoru Arkadius hiçbir ciddî tedbir alamamıştı.
Batıda Hun baskısı 400 yılına doğru başbuğ Uldız kumandasında iyice hissedildi. Balamır'ın oğlu veya torunu olduğu sanılan Uldız Attila'nın son yıllarına kadar takip edilecek Hun dış siyasetinin esaslarını tesbit etmişti ki buna göre Doğu Roma yani Bizans daima baskı altında tutulacak Batı Roma ile iyi münasebetler devam ettirilecekti.
Çünkü Bizans'ın Hun nüfü-zuna alınması ilk hedefi teşkil ediyor buna karçılık Batı Roma topraklarına tecavüz ederek huzursuzluk çıkaran "barbar" kavimler aynı zamanda Hunların da düşmanları olduklan için Batı Roma ile müşterek hareket gerekiyordu. Nitekim Uldız'ın Tuna'da görünmesi ile Kavimler Göçü'nün 2. büyük dalgası başlamış Asding Vandalları Hunlardan kaçan Vizigotlar îtalya'da görünmüşlerdi.
Alarikh'in idaresindeki bu Got tehlikesi Romalı kumandan Stilikho tarafından güçlükle önlendi (Nisan 402). Fakat daha korkunç bir barbar belirdi ki bu da Hun korkusu ile yerlerini terk etmiş olan Vandal'ları Sueb'leri Kuad'ları Burgond'ları Sakson'ları Alaman'ları vb. kendi demir yumruğu altında birleştirmiş olarak Roma üzerine atılan Radagais idi. îtalya'da müthiş tahribat yapıyor Roma'yı yeryüzünden kaldıracağmı ilan ediyordu.
Stilikho'nun bile Pavia savaçında durdurmağa muvaffak olamadığı bu barbar şef ancak Türkler karşısında mahküm oldu. Büyük Feasu-lae (= Fiesole Floransa'nın güneyinde) muharebesinde bizzat Uldız'ın kumanda ettiği Romalı kuvvetlerle takviyeli Hun ordusu tarafından mağlüp edilen Radagais yakalandı ve idam edildi (Ağustos 406). Bu zaferi ile Uldız Roma'yı kurtarmış oldu.O aynı zamanda Hun kudretinden bir kere daha ürken Vandal Alan Sueb Sarmat Kelt vb. kütlelerini Ren nehri ötesine Galya'ya gitmeğe zorlamakla Hunların batıya yönelik yolları üzerindeki engelleri kaldırmış buralarda Hun kuvvetlerinin serbest hareketlerine imkan hazırlamıştı.
Sınırları Asya'da Aral gölünün doğusuna kadar uzandığı anlaşılan Hun imparatorluğunun "batı kanadı" kralı (= elig bk. aş. Kültür: Hükümdar) olduğu tahmin edilen Uldız 404-405 yıllarında ve bilhassa 409 yılında Tuna'yı geçerek nehrin güneyinde bazı köprü başlarını tutmak suretiyle Bizans'a Hun tehdidinin eksilmediğini göstermiş ve Grek kaynaklarına göre (Sozomenos Codex Theodosianos vb.) kendisi ile barış müzakeresi için gönderilen Trakya umumî valisi (magister militum)'ne "Güneş'in battıgı yere kadar her yeri zaptedebilirim" diyerek meydan okumuştu.
Uldız'ın ölümü (410 sıraları)'nden sonra Hun imparatorluğunun başında Karaton bulunuyordu. Bunun hakkında bildiğimiz sadece 412 yılında Bizans elçisi Olympiodoros'un onun yanına gitmiş olduğudur138. Karaton daha çok doğu işleri ile uğraşmış görünmektedir. 422'ye kadar Hunlar hakkında bilgi verilmediğinden o kanattaki meşguliyetin on sene kadar sürdüğü tahmin edilmektedir. 422 yılı Avrupa Hunları tarihinde yeni bir devrin başlangıcı gibidir.
Bu sene-de Hun hükümdar ailesine mensup dört kardeşten (Rua Muncuk Aybars Oktar) biri olan Rııa imparatorluk makamını işgal ediyor Muncuk (Attila'nın babası) erken öldüğü için diğer iki kardeş "kanat elig'leri" durumunda bulunuyorlardı. Siyasette Uldız'ın izinde yürüyen Rua Bizans'ın Hun ordusunu isyana teşvik etmek ve tabi kavimleri Hun'lardan ayırmak maksadı ile Hun topraklarında faaliyete geçirdiği casusluk şebekesini ve propagandacıları ileri sürerek tertiplediği Balkan seferinde (422) mukavemet göstermeyen Bizans'ı yıllık vergiye bağladı: 350 libre altın (25200 solidus) İmparator Theodosios II. (408-450)'nin 423'te henüz 4 yaşında iken Batı Roma imparatoru ilan edilen Valentinianus III. karçısında Roma'ya sa-hip olmak iddiası ile îtalya'ya ordu ve donanma sevk etmesi Batı Roma'yı Hunlara daha çok yaklaştırdı.
Roma Senatosu'nun da küçük imparatorun yerine 1. "Notarius" (devlet baş müsteşarı) Johannes'i seçmesi üzerine o sırada 35 yaşında bulunan ünlü asilzade F. Aetius (Aesius) yardım sağlamak için Rua'nın yanına geldi. Hun imparatoru 60 bin süvari başında îtalya'ya yöneldi. Savaşa girmeden kuvvetlerini çeken Bizans'tan ağırca bir harp tazminatı alındı. İleride Attila ile hesaplaşacak olan Aetius gençlik çağının Roma tahtı içlerine karışmaktan doğan buhranlı anlannı Hun yardımı ile atlatmış "magister militum" iken "konsül"lüğe yükseldiği 432 yılında Afrika'da Vandal kralı Geiserikh ile mücadele eden rakibi Bonifacius karşısında canını Rua'ya sığınmak suretiyle kurtarmış imparator Valentinianus'un annesi Placidia da Hun kuvvetlerinin îtalya'ya yönelmesi üzerine Aetius ile uzlaşmağa mecbur olmuştu.
Bütün bunlar Rua'nın kuvvetli şahsiyeti ile Hun devletinin her iki Roma'nın iç ve dış siyasetlerine yön verdiğini göstermekte idi. Artık Hunlara tabi "barbar" kavimlerin Roma'ya güvenerek herhangi bir harekete kalkışmaları bahis konusu değildi. Ancak Bizans tarihçisi Priskos'un ifadesi ile "Rua'dan barışı yılda 350 libre altınla satın almış olan Theodosios II" yine de Hun idaresinde yaşayan yabancıları gizlice kışkırtmaktan geri kalmıyordu.
Bu sebeple Rua o zamana kadar mutad olan Bizanslıların Hun imparatorluğundaki yabancılardan ücretli asker toplama faaliyetlerini ve Bizanslı tacirlerin Hun topraklarında ticaret yapmalarını yasak etti. Ülkesi dahilinde hiçbir Grek serbest dolaçamayacak ve ticaret belirli sınır kasabalarında yapılacaktı. Bu arada Rua bir müddet önce Bizans'a sığınmış olan Hun ileri gelenlerinden Mama ile Atakam'ın oğullarının ve diğer Hun kaçaklarının iadesini istedi. Theodosios II. süratle andlaşma yolu bulmak ümidi ile elçilik hey'etini Hun başkentine göndermeğe karar verdi. Fakat o sırada Rua öldü (434 bahan). Bizans kudretli bir düşmandan kurtulduğu için seviniyor piskopos Proculos vaazlarında Tanrı'nın dindar împarator Theodosios'un dualarını kabul ederek Bizans üzerinden bir tehlikeyi kaldırdığını söylüyordu Fakat Hun sınırlarına gelen Bizans elçilik hey'eti Rua'yı da gölgede bırakan bir başbuğ ile karşılaştı: Attila (Etil).
Hunların başına geçtiği zaman 39-40 yaşlarında olan Attila babası Muncuk erken öldüğü için amcası Rua'nın yanında yetişmiş onunla birlikte seferlere katılmış çeşitli kavimleri yakından tanımak imkanını bulmuş devlet idaresini ve Hun iç ve dış siyasetinin esaslarını öğrenmişti. Memleketi büyük kardeşi Bleda (sonraları Macarlar tarafından Buda diye amlmıştır) ile birlikte devralmıçlardı.
Fakat kaynaklarda açıklandığına göre eğlenceden hoşlanan enerjisi kıt Buda ikinci planda kalarak devleti ciddî bir hükümdar vasfını taşıyan kardeşine bırakmıçtı. Ordu ve dış ilişkilerin düzenlenmesi Attila'nın elinde idi. Amcaları Aybars (doğu kanadı elig'i) ve Oktar (batı ka-nadı elig'i) Rua zamanındaki yerlerini muhafaza ediyorlardı. Aralarında iddia edildiği gibi bir rekabet bahis konusu olmadıktan başka Bleda da "ikti-dar hırsı ile yanan" Attila tarafından ortadan kaldırılmış değildi. Attila'nın yardımcısı sıfatı ile 11 yıl Hun imparatorluğunun idaresine katılan Bleda 445'te eceli ile ölmüştür.
434 yılı baharında Hun sınırlarına gelen Bizans elçilerini Attila Tuna ile Morava nehrinin birleştiği yerdeki Bizans Margos (bugünkü Dubravica) kalesinin tam karşısında- Tuna'nın kuzey kıyısında- bulunan Konstantia surları önünde at üzerinde karşıladı ve dinlenmelerine dahi izin vermediği elçilerin biri konsül-general diğeri seçkin bir diplomat olan temsilcilerine ta-leplerini barış şartlan olarak yazdırdı. Konstantia Barışı (veya Margos Barışı) diye anılan bu andlaşmanın başlıca maddelerine göre Bizans bundan böyle Hunlara bağlı kavimlerle müzakerelere ittifaklara girişmeyecek Hunlardan kaçanlara esir alınmış Bizans teb'ası dahil sığınma hakkı tanımayacak Bizans elinde bulunanlar iade edilecek (Grek asılh olanlar için fidye verilebilecek) ticarî münasebetler yine belirli sınır kasabalarında devam edecek ve Bizans'ın ödemeyi taahhüt ettiği yıllık vergi iki katına (700 libre altın veya 50 400 solidus) çıkanlacaktı.
Theodosios II'nin aynen kabul ettiği bu anlaşmanın hükümleri icabı olarak Hunlara iade edilen kaçakları Attila daha Bizans ülkesi içinde Trakya'da Karsus (Bulgaristan'da Hirsovo) kalesinde astırdı. Bu durum Hunlar arasında olduğu kadar Bizans'ta Roma'da ve diğer kavimler arasın-da Attila adının dehşet saçan bir otoritenin timsali haline gelmesine yardım etti. Bundan sonra Attila imparatorluğun doğu bölgelerinde at üzerinde aylarca süren bir teftiş gezisi yaparak îtil (Volga) kıyılarındaki Şaragur (Ak-Ogur)'ların ayaklanma teçebbüsünü bastırdı (435). Batı kanadının ağırlık merkezi Tuna etrafında doğu kanadının ağırlık merkezi Dinyeper havalisinde olduğu tahmin edilen bu tarihlerde Hun imparatorluğunda kaynaklardan (Priskos Jordanes P. Diaconus J. Honorius vb.) takip edilebildiği kadar başlıca şu topluluklar yer almışlardı:
a. Germenler (doğudan batıya): Doğu Got Gepid Turciling Sueb Markoman Kuad Herul Rugi Skir.
b. îslavlar (Orta ve Batı Rusya'da): Veneda Ant Sklaven.
c. îranlılar (Kafkaslar'dan Tuna'ya kadar dağınık halde): Alan Sarmat Baştarna Neur Roxolan.
d. Fin-Ugorlar (Ural'dan Baltık'a kadar): Çeremis Mordvin Merya Veşi Çud Est Vidivari.
e. Türkler: împaratorluğun her tarafına yayılmış olarak Hunlar Karadeniz kuzeyi düzlüklerinde Volga'ya kadar Beş-ogur Altı-ogur On-ogur Şaragur Azak'ın batısında Akatir .
Kimlikleri hakkında 200 yıldan beri türlü tahminler yürütülen ve bazı bilginler tarafından Moğol (K. Shiratory Asya Hunlarını Moğol saydığı için) Türk-Moğol karışımı (P. Pelliot R. Grousset) Türk-Moğol-Mançu karıçımı (L. Cahun vb.) Fin-Ugor (Klaproth K. F. Neumann vb.) oldukları veya doğrudan doğruya îslav menşeinden geldikleri (Venelin îlovayski Zabelin înostrantsev) yahut Germen soyuna mensup bulundukları (Müllen-hoff A. Fick R. Much J. Hoops) veya Kafkas kavimlerinden bir kol teçkil ettikleri (L.Jeliç Gy. Meszaros) ileri sürülen Batı Hunlannın Asya Hunlarının torunları oldukları son zamanlardaki araştırmalarla daha da açıklık kazanmıştır.
Bu hususta birçok tarihî coğrafî linguistique ve kültürel deliller gösterilmiştir: Coğrafyacı Strabon (ölm. 25) Hunların Grek -Baktria krallığının doğusunda olduklarını söylerken tarihçi Plinius (ölm. 125) adı geçen krallığın Hunlar tarafından yıkıldığını kaydeder ki bu Hunlar'ı Çin kaynakları Hiung-nu olarak tanıtmıştır. Orosius (1. asrın sonları) ve Ptolemaios (M.Ö. 160-170) haritalannda "Hun"ların oturduklan bölgeler Çin kaynaklarında Hiung-nulann toprakları olarak belirtilmiştir. Batı Hunlarının Asya Hunlarından geldikleri hakkında kuvvetli bir delil de Fr. Hirth tarafından ortaya konmuştur.
Buna göre 355-365 yıllarında Alan ülkesinin (Hazar-Aral arası) istila edilmesi münasebeti ile Çin kaynakları (Wei-shu) bu memleketin Hiung-nular tarafından zapt olunduğunu kaydederken o devir Latin yazan A. Marcellinus (4. asır sonu) fethin Hunlar tarafından yapıldığını belirtmiştir.Aynı hadise üzerinde birbirini doğrulayan bir Uzak-doğu ve bir Batı kaynağının tesbit ettiği Hiung-nu=Hun aynîliği Çin'de Hun başbuğu Liu Yüan sülalesi (304-329) tarafından Lo-Yang'ın zaptında (311) esir düşen Sogdlu tacirlerden bahseden Çin Tabgaç hüküm-darı Kao-çung (452-465)'a yazılmış Sogd dilinde bir metin ile de ayrıca teyidedilmektedir.
Geniş Hun imparatorluğu topraklannda başta Gotça olmak üzere çeşitli Germen lehçeleri îslav îranî ve Fin-Ugor dilleri Latince ve Grekçe konuçulmakta idi. Kaynaklarımızda Hunlardan kalma dil yadigarlarından bir kısmının bu yabancı dillere ait olması tabiî görülebileceği gibi hatta Hun hükümdar ailesinden veya yakın akrabalanndan bazılannın adlannın bilhassa Gotlarla çok sıkı münasebet dolayısıyle Gotça'dan gelmiş olmasıda mümkündür.
Fakat hükümdar sülalesinin soyca Türk olduğunda ve Hun kütlesinin Türkçe konuşiuğunda şüphe yoktur . Hükümdar ailesinde tesbit edilen adlar şöyledir: Karaton (kara don = siyah renkte elbise. Veya Ka-ra-tun /güçlü soy/: Muncuk (boncuk aynı zamanda "bayrak" manasında Attila'nın babası) Attila îlek Dengizik (=dengiz = deniz'den) îrnek (Attila'nın üç oğlu) Aybars Oktar (Attila'nın amcaları) Arıkan (Arıghan). Tanınmış kimseler: Basık KursıkAtakam Eşkam. Topluluk: Akatir Şar (Sarı = ak) - Ogur.
Ayrıca kımız Hatta Dura-Europos (Fırat nehrinin orta mecraında Suriye-Irak sınırına ya-kın yerde buluntu yeri)'da ele geçen M. 3. yüzyıl ortalarından kalma Parth ve Parsî dilindeki kitabede Güney Kafkasya'daki Hunlann Erk Kapgan Topçak Tarkan-beg Kubrat Kurtak gibi Türkçe adlar taşıdıkları ileri sürülmekte ve Batı Hun hükümdar ailesinin Asya tanhularından indiklerini tespit bile mümkün görülmektedir.
Hunlar 4. asnn ortalarında Alan ülkesini ele geçirdikten sonra 374'de îtil (Volga) kıyılarında göründüler. O tarihlerde Karadeniz kuzeyindeki düzlükler bir Germen kavmi olan Got'ların işgali altında idi.
Don-Dinyeper nehirleri arasında Doğu Got'ları (Ostrogot) onun batısında Batı Got'lan (Vizigot) bulunuyordu. Daha batıda Transilvanya ve Galiçya'da Gepid'ler bugünkü Macaristan'da Tisza nehri havalisinde Vandal'lar vardı. Bu dört Germen kavmi dışında aynı bölgede îranlı ve îslav kütleler daha başka küçük Germen topluluklan da yaşıyordu. Hun başbuğu Balamır (veya Balamber)'ın idaresindeki büyük taarruz önce Doğu Got'larına çarptı ve bu devleti yıktı (374) kral Ermanarikh intihar etti.
Yerine geçen Hunimund. Hunlar tarafından "tayin" edilmişti. "Hayret edilecek bir hareket kabiliyeti ve geliş-miş bir süvari taktiği ile" devam eden Hun taarruzu'^'nun Dinyeper kenarında vurduğu ağır darbe Batı Got'larını da çökertti ve kral Atanarikh kalabalık Vizigot kütleleri ile batıya doğru kaçtı (375). Böylece Hun askerî gücü-nün harekete geçirdiği ve çeşitli kavimlerin birbirlerini yerlerinden atarak topraklanndan çıkararak Roma imparatorluğunun kuzey eyaletlerini alt-üst ederek ta îspanya'ya kadar uzanmak suretiyle Avrupa'nın ethnique çehresini değiştiren tarihî "Kavimler Göçü" başlamış oldu.
Anî ve şiddetli Hun darbelerinin beklenmedik mahallerde görünen Hun akıncı müfrezelerinin Doğu Avrupa kavimleri arasında uyandırdığı dehşet Batı dünyasında korkunç akisler yaratmıç Hunlar aleyhine çoğu Latin ve Grek kaynaklarında kayıtlı inanılmaz rivayet ve hikayelerin çıkmasına ve yayılmasına sebep olmuştur. Hunlar Gotlardan Alanlardan ve Germen Taifallardan teşkil ettikleri yardımcı kuvvetlerle takviyeli olarak ilk defa 378 baharında Tuna'yı geçtiler ve Romalılardan mukavemet görmeksizin Trakya'ya kadar ilerlediler. Ancak Roma topraklarında görünen bu kuvvetler keşif vazifesini yapan öncülerdi.
Nitekim aynı tarihlerde bugünkü Macaristan ovalarına kadar akınlar tertiplenmişti Hunlardan korkan bugünkü Avusturya arazisindeki Markomanlarla Kuadlar Roma topraklarına geçmeye hazırlanırken îran asıllı Sarmatlar sınırları ("limes") aşıp Roma imparatorluğu'na giriyor önce Transilvanya'da duraklamış olan Batı Gotlan da Roma hudutlarını geçiyorlardı (381). Diğer taraftan bir kısım Germen menşeli kütlelerle îranlı Baştarnalar Pan-nonia (Batı Macaristan)'dan Alplere doğru sarkarak îtalya'yı tehdide başlamışlardı.
Hunlar Roma İmparatoru Theodosios I'in ölüm yılı olan 395'te yeniden harekete geçtiler. Bu hareket iki cepheli idi: Hunlardan bir kısım Balkanlar'dan Trakya'ya ilerlerken daha büyük sayıda diğer bir kısım Kafkaslar üzerinden Anadolu'ya yöneltilmişti. Hun devletinin Don nehri havalisindeki "doğu kanadı" tarafından tertiplenen Anadolu akını Basık ve Kursık adlı iki başbuğun idaresinde idi.
Romalıları olduğu kadar Sasanî imparatorluğunu da telaşa düşüren bu akında Hun süvarileri Erzurum bölgesinden itibaren Karasu Fırat vadilerini takiben Melitene (Malatya)'ye ve Kilikia (Çukurova)'ya ilerlemişler bölgenin en tahkimli kaleleri olan Edessa (Urfa) ve An-takya'yı bir müddet kuçattıktan sonra Suriye'ye inerek Tyros (Sür)'u baskı altına almıçlar oradan Kudüs'e yönelmişlerdi.
Çok sür'atli cereyan eden bu harekattan korkuya kapıldıkları için Hunlara dair acaip hikayeler uyduran kilise adamlarının dehşet dolu gözleri önünde akıncılar sonbahara doğru kuzeye çark ederek Orta Anadolu'ya Kappadokia Galatia (Kayseri-Ankara ve havalisi)'ya ulaştılar ve oradan Azerbaycan-Bakü yolu ile kuzeye merkezlerine döndüler (395-396). Bu Türkler'in Anadolu'da tarihîkayıtlarla sabit ilk görünüşleri olmalıdır. 398'de daha küçük çapta tekrarlanan bu akınlar karşısında Doğu Roma'nın genç imparatoru Arkadius hiçbir ciddî tedbir alamamıştı.
Batıda Hun baskısı 400 yılına doğru başbuğ Uldız kumandasında iyice hissedildi. Balamır'ın oğlu veya torunu olduğu sanılan Uldız Attila'nın son yıllarına kadar takip edilecek Hun dış siyasetinin esaslarını tesbit etmişti ki buna göre Doğu Roma yani Bizans daima baskı altında tutulacak Batı Roma ile iyi münasebetler devam ettirilecekti.
Çünkü Bizans'ın Hun nüfü-zuna alınması ilk hedefi teşkil ediyor buna karçılık Batı Roma topraklarına tecavüz ederek huzursuzluk çıkaran "barbar" kavimler aynı zamanda Hunların da düşmanları olduklan için Batı Roma ile müşterek hareket gerekiyordu. Nitekim Uldız'ın Tuna'da görünmesi ile Kavimler Göçü'nün 2. büyük dalgası başlamış Asding Vandalları Hunlardan kaçan Vizigotlar îtalya'da görünmüşlerdi.
Alarikh'in idaresindeki bu Got tehlikesi Romalı kumandan Stilikho tarafından güçlükle önlendi (Nisan 402). Fakat daha korkunç bir barbar belirdi ki bu da Hun korkusu ile yerlerini terk etmiş olan Vandal'ları Sueb'leri Kuad'ları Burgond'ları Sakson'ları Alaman'ları vb. kendi demir yumruğu altında birleştirmiş olarak Roma üzerine atılan Radagais idi. îtalya'da müthiş tahribat yapıyor Roma'yı yeryüzünden kaldıracağmı ilan ediyordu.
Stilikho'nun bile Pavia savaçında durdurmağa muvaffak olamadığı bu barbar şef ancak Türkler karşısında mahküm oldu. Büyük Feasu-lae (= Fiesole Floransa'nın güneyinde) muharebesinde bizzat Uldız'ın kumanda ettiği Romalı kuvvetlerle takviyeli Hun ordusu tarafından mağlüp edilen Radagais yakalandı ve idam edildi (Ağustos 406). Bu zaferi ile Uldız Roma'yı kurtarmış oldu.O aynı zamanda Hun kudretinden bir kere daha ürken Vandal Alan Sueb Sarmat Kelt vb. kütlelerini Ren nehri ötesine Galya'ya gitmeğe zorlamakla Hunların batıya yönelik yolları üzerindeki engelleri kaldırmış buralarda Hun kuvvetlerinin serbest hareketlerine imkan hazırlamıştı.
Sınırları Asya'da Aral gölünün doğusuna kadar uzandığı anlaşılan Hun imparatorluğunun "batı kanadı" kralı (= elig bk. aş. Kültür: Hükümdar) olduğu tahmin edilen Uldız 404-405 yıllarında ve bilhassa 409 yılında Tuna'yı geçerek nehrin güneyinde bazı köprü başlarını tutmak suretiyle Bizans'a Hun tehdidinin eksilmediğini göstermiş ve Grek kaynaklarına göre (Sozomenos Codex Theodosianos vb.) kendisi ile barış müzakeresi için gönderilen Trakya umumî valisi (magister militum)'ne "Güneş'in battıgı yere kadar her yeri zaptedebilirim" diyerek meydan okumuştu.
Uldız'ın ölümü (410 sıraları)'nden sonra Hun imparatorluğunun başında Karaton bulunuyordu. Bunun hakkında bildiğimiz sadece 412 yılında Bizans elçisi Olympiodoros'un onun yanına gitmiş olduğudur138. Karaton daha çok doğu işleri ile uğraşmış görünmektedir. 422'ye kadar Hunlar hakkında bilgi verilmediğinden o kanattaki meşguliyetin on sene kadar sürdüğü tahmin edilmektedir. 422 yılı Avrupa Hunları tarihinde yeni bir devrin başlangıcı gibidir.
Bu sene-de Hun hükümdar ailesine mensup dört kardeşten (Rua Muncuk Aybars Oktar) biri olan Rııa imparatorluk makamını işgal ediyor Muncuk (Attila'nın babası) erken öldüğü için diğer iki kardeş "kanat elig'leri" durumunda bulunuyorlardı. Siyasette Uldız'ın izinde yürüyen Rua Bizans'ın Hun ordusunu isyana teşvik etmek ve tabi kavimleri Hun'lardan ayırmak maksadı ile Hun topraklarında faaliyete geçirdiği casusluk şebekesini ve propagandacıları ileri sürerek tertiplediği Balkan seferinde (422) mukavemet göstermeyen Bizans'ı yıllık vergiye bağladı: 350 libre altın (25200 solidus) İmparator Theodosios II. (408-450)'nin 423'te henüz 4 yaşında iken Batı Roma imparatoru ilan edilen Valentinianus III. karçısında Roma'ya sa-hip olmak iddiası ile îtalya'ya ordu ve donanma sevk etmesi Batı Roma'yı Hunlara daha çok yaklaştırdı.
Roma Senatosu'nun da küçük imparatorun yerine 1. "Notarius" (devlet baş müsteşarı) Johannes'i seçmesi üzerine o sırada 35 yaşında bulunan ünlü asilzade F. Aetius (Aesius) yardım sağlamak için Rua'nın yanına geldi. Hun imparatoru 60 bin süvari başında îtalya'ya yöneldi. Savaşa girmeden kuvvetlerini çeken Bizans'tan ağırca bir harp tazminatı alındı. İleride Attila ile hesaplaşacak olan Aetius gençlik çağının Roma tahtı içlerine karışmaktan doğan buhranlı anlannı Hun yardımı ile atlatmış "magister militum" iken "konsül"lüğe yükseldiği 432 yılında Afrika'da Vandal kralı Geiserikh ile mücadele eden rakibi Bonifacius karşısında canını Rua'ya sığınmak suretiyle kurtarmış imparator Valentinianus'un annesi Placidia da Hun kuvvetlerinin îtalya'ya yönelmesi üzerine Aetius ile uzlaşmağa mecbur olmuştu.
Bütün bunlar Rua'nın kuvvetli şahsiyeti ile Hun devletinin her iki Roma'nın iç ve dış siyasetlerine yön verdiğini göstermekte idi. Artık Hunlara tabi "barbar" kavimlerin Roma'ya güvenerek herhangi bir harekete kalkışmaları bahis konusu değildi. Ancak Bizans tarihçisi Priskos'un ifadesi ile "Rua'dan barışı yılda 350 libre altınla satın almış olan Theodosios II" yine de Hun idaresinde yaşayan yabancıları gizlice kışkırtmaktan geri kalmıyordu.
Bu sebeple Rua o zamana kadar mutad olan Bizanslıların Hun imparatorluğundaki yabancılardan ücretli asker toplama faaliyetlerini ve Bizanslı tacirlerin Hun topraklarında ticaret yapmalarını yasak etti. Ülkesi dahilinde hiçbir Grek serbest dolaçamayacak ve ticaret belirli sınır kasabalarında yapılacaktı. Bu arada Rua bir müddet önce Bizans'a sığınmış olan Hun ileri gelenlerinden Mama ile Atakam'ın oğullarının ve diğer Hun kaçaklarının iadesini istedi. Theodosios II. süratle andlaşma yolu bulmak ümidi ile elçilik hey'etini Hun başkentine göndermeğe karar verdi. Fakat o sırada Rua öldü (434 bahan). Bizans kudretli bir düşmandan kurtulduğu için seviniyor piskopos Proculos vaazlarında Tanrı'nın dindar împarator Theodosios'un dualarını kabul ederek Bizans üzerinden bir tehlikeyi kaldırdığını söylüyordu Fakat Hun sınırlarına gelen Bizans elçilik hey'eti Rua'yı da gölgede bırakan bir başbuğ ile karşılaştı: Attila (Etil).
Hunların başına geçtiği zaman 39-40 yaşlarında olan Attila babası Muncuk erken öldüğü için amcası Rua'nın yanında yetişmiş onunla birlikte seferlere katılmış çeşitli kavimleri yakından tanımak imkanını bulmuş devlet idaresini ve Hun iç ve dış siyasetinin esaslarını öğrenmişti. Memleketi büyük kardeşi Bleda (sonraları Macarlar tarafından Buda diye amlmıştır) ile birlikte devralmıçlardı.
Fakat kaynaklarda açıklandığına göre eğlenceden hoşlanan enerjisi kıt Buda ikinci planda kalarak devleti ciddî bir hükümdar vasfını taşıyan kardeşine bırakmıçtı. Ordu ve dış ilişkilerin düzenlenmesi Attila'nın elinde idi. Amcaları Aybars (doğu kanadı elig'i) ve Oktar (batı ka-nadı elig'i) Rua zamanındaki yerlerini muhafaza ediyorlardı. Aralarında iddia edildiği gibi bir rekabet bahis konusu olmadıktan başka Bleda da "ikti-dar hırsı ile yanan" Attila tarafından ortadan kaldırılmış değildi. Attila'nın yardımcısı sıfatı ile 11 yıl Hun imparatorluğunun idaresine katılan Bleda 445'te eceli ile ölmüştür.
434 yılı baharında Hun sınırlarına gelen Bizans elçilerini Attila Tuna ile Morava nehrinin birleştiği yerdeki Bizans Margos (bugünkü Dubravica) kalesinin tam karşısında- Tuna'nın kuzey kıyısında- bulunan Konstantia surları önünde at üzerinde karşıladı ve dinlenmelerine dahi izin vermediği elçilerin biri konsül-general diğeri seçkin bir diplomat olan temsilcilerine ta-leplerini barış şartlan olarak yazdırdı. Konstantia Barışı (veya Margos Barışı) diye anılan bu andlaşmanın başlıca maddelerine göre Bizans bundan böyle Hunlara bağlı kavimlerle müzakerelere ittifaklara girişmeyecek Hunlardan kaçanlara esir alınmış Bizans teb'ası dahil sığınma hakkı tanımayacak Bizans elinde bulunanlar iade edilecek (Grek asılh olanlar için fidye verilebilecek) ticarî münasebetler yine belirli sınır kasabalarında devam edecek ve Bizans'ın ödemeyi taahhüt ettiği yıllık vergi iki katına (700 libre altın veya 50 400 solidus) çıkanlacaktı.
Theodosios II'nin aynen kabul ettiği bu anlaşmanın hükümleri icabı olarak Hunlara iade edilen kaçakları Attila daha Bizans ülkesi içinde Trakya'da Karsus (Bulgaristan'da Hirsovo) kalesinde astırdı. Bu durum Hunlar arasında olduğu kadar Bizans'ta Roma'da ve diğer kavimler arasın-da Attila adının dehşet saçan bir otoritenin timsali haline gelmesine yardım etti. Bundan sonra Attila imparatorluğun doğu bölgelerinde at üzerinde aylarca süren bir teftiş gezisi yaparak îtil (Volga) kıyılarındaki Şaragur (Ak-Ogur)'ların ayaklanma teçebbüsünü bastırdı (435). Batı kanadının ağırlık merkezi Tuna etrafında doğu kanadının ağırlık merkezi Dinyeper havalisinde olduğu tahmin edilen bu tarihlerde Hun imparatorluğunda kaynaklardan (Priskos Jordanes P. Diaconus J. Honorius vb.) takip edilebildiği kadar başlıca şu topluluklar yer almışlardı:
a. Germenler (doğudan batıya): Doğu Got Gepid Turciling Sueb Markoman Kuad Herul Rugi Skir.
b. îslavlar (Orta ve Batı Rusya'da): Veneda Ant Sklaven.
c. îranlılar (Kafkaslar'dan Tuna'ya kadar dağınık halde): Alan Sarmat Baştarna Neur Roxolan.
d. Fin-Ugorlar (Ural'dan Baltık'a kadar): Çeremis Mordvin Merya Veşi Çud Est Vidivari.
e. Türkler: împaratorluğun her tarafına yayılmış olarak Hunlar Karadeniz kuzeyi düzlüklerinde Volga'ya kadar Beş-ogur Altı-ogur On-ogur Şaragur Azak'ın batısında Akatir .