- Katılım
- 30 Ara 2023
- Mesajlar
- 9,639
-
-
- Konu Yazar
- #1
YIKILMASI İLE TARİHİN SEYRİNİ DEĞİŞTİREN DEVLET:
ALTINORDU DEVLETİ
Çingiz (Cengiz) Han’ın 1227′de vuku bulan ölümünden sonra oğulları ve torunları onun fütuhatını devam ettirerek büyük bir Moğol-Türk Hakanlığı kurdular. Bu fütuhatın bizi en çok alakadar edeni 1237-1241 yıllarında cereyan eden Doğu Avrupa istilasıdır ki Altın Ordu Devleti ve onun bakayası olan Kırım Kazan Astırhan Nogay ve Sibir hanlarının tarihi bu istila ile yakından alâkadardır.
Çingiz’in ölümünden sonra büyük hanlık makamını Ögedey işgal etti. Onun hakimiyeti Türk-Moğol Hakanlığının teşkilatlandırılması bakımından mühimdir. Bu maksatla kurultaylar toplanmış ve bazı umumî kaideler tensip edilmiş Çingiz’in “yasa”sı tatbik edilmekle beraber şehirli ve köylü ahalinin ihtiyacına göre bir idare kurulmuştu. 1235′te devlet işlerini alâkadar eden yeni meseleler münasebetiyle toplanan büyük kurultayda Batı Seferi yani Doğu Avrupa’nın istilası kararlaştırıldı. Bu maksatla bilhassa Türkler’den olmak üzere büyük bir ordu toplandı. Miktarı kat’iyetle bilinmeyen bu Moğol-Türk ordusunun birkaç yüz bin kişiden ibaret olduğu muhakkaktır. Fütuhatın başlangıcı 1236 yılına rastlar.
Bu muazzam ordunun başında Çingiz’in torunu Batu (Çoçi oğlu) bulunuyordu. Sefere ondan başka birçok Çingiz oğulları (prensleri) de iştirak edeceklerdi. Ön kıt’aların kumandanı olarak da en meşhur generallerden biri olan Sobutay’ı (Sübegetey Sübetey) görüyoruz. Askerlerin büyük bir ekseriyetini Orhon ile Yayık ve Irtiş aralarında yaşayan Türk kabileleri teşkil ediyordu ilk darbe Bulgarlar üzerine oldu. Bu hareket 1224′de Bulgarlar’ın Don boyundan dönen Moğol kıt’alarına hücumlarının öcünü almak için yapılmıştı.
...
Bulgarlar az bir zaman içinde yenildiler; başta Bulgar olmak üzere şehirleri tahrip edildi. Şehirlerden ve büyük yollardan bir yanda kalan halkın bu istiladan mutazarrır olmadığı muhakkaktır; şehirli ve köylü ahaliden birçoğunun da kaçarak ormanlarda saklandığını ve bilhassa Suru (Şura) mansabına gittiklerini tahmin edebiliriz. Bu suretle Moğol istilasından sonra Orta İdil sahasındaki Bulgar unsuru ortadan kaldırılmış olmadı; yok olan şey: Müstakil bir Bulgar devletiydi. Nitekim çok geçmeden bu bölgede Bulgar beylerinin yeniden faaliyette bulunduklarını görüyoruz. Sonunda kış mevsimi olmasına rağmen Moğol-Türk ordusu Rus bölgesinin istilasına başladı. Bu sıralarda Rus yurdu birçok knezliklere bölünmüştü.
Ryurik sülalesine mensup olmak üzere muhtelif mıntıkalarda knezleri müstakil birer beylik halinde icrai hükümet etmekte idiler; artık Kiyef merkez olmaktan çıkmıştı; onun yerine Suzdal Rusyası (Merkezi Vladimir) yükselmişti; garpta da Haliç knezleri kuvvet bulmuşlardı; İlmen gölünün şimal sahilindeki Novgorod şehri de mühim bir iktisadî ve siyasî merkez vaziyetinde idi. Bu Rus Knezlikleri arasında mücadeleler eksik olmadığından Rus yurdu adeta daimî bir anarşi manzarası arz etmekte idi. Batu Han’ın orduları 1237′de Bulgar memleketinden hareketle Suru (Şura) ırmağının baş kısmını geçtikten sonra Ryazan üzerine yürüdüler; bir darbe ile burayı ele geçirdiler; o sıralarda ehemmiyetsiz bir kasaba olan Moskova’yı yaktılar Vladimir Suzdal Rostov ve Volga kıyısındaki Yaroslav şehirlerini zaptettiler; bütün bu şehirler birer kale idi; Türk-Moğol ordusunun yalnız açık meydan muharebesinde değil kaleleri muhasara ve zapt etmek hususunda da fevkalade mahir oldukları görülüyor. Kışın şiddetine rağmen Batu Han kuvvetleri 2-3 ay zarfında birçok kale ve şehirleri ele geçirdiler.
1238 baharı geldiği zaman bu ordu İlmen gölünün güneyinde Lovat ırmağına varmış bulunuyordu; fakat mevsimin icabı olarak daha fazla kuzeye yani Novgorod istikametine gidilmemiş orduların güneye dönmesi muvafık görülmüştü. Bu defa Oka nehrine yakın Kozeisk şehrinin fazla mukavemeti ordunun hareketini biraz yavaşlatmışsa da mezkur kale zapt ve ahalisi kılıçtan geçirilince Moğol-Türk kuvvetleri 1238 ilkbaharında Don ile Dneper nehirleri arasındaki sahaya gelmişlerdi. Bununla seferin İIk safhası sona erdi. Gayet kısa bir zaman içinde hem de kış olmasına rağmen Batu Han “yıldırım” harbiyle Rus yurdunun en mühim kısmını zapt ve Rus knezlerinin askerî kuvvetlerinin istinat noktalarını imha etmişti. Tarihte ilk defa olmak üzere doğudan gelen Türk istilası bir darbede Rus knezlerinin siyasî varlıklarını ortadan kaldırmıştı
Bu Moğol-Türk hareketinin ikinci safhası Kumanlar’a karşı oldu. 1224′de Kalka boyundaki savaştan sonra Kumanlar Türk - Moğol imparatorluğunun düşmanları arasında sayılıyorlardı. 1238-39 yılındaki seferlerin neticesinde Don boyu ve bütün Kıpçak sahrasından Kumanlar kovuldu; bir kısmı kuzeydoğuda Kama Bulgarları arasına gitmiş kalanları da Macaristan’a iltica etmişlerdi. Bu suretle Kama boyundaki Kıpçak ve galiba Kumanlar’la birlikte olan Yemekler’in gelmesiyle Türk unsuru artmış ve hatta Bulgarlar bile Kıpçaklaşmışlardı. Bu suretle Moğol istilasının bir neticesi de Orta idil boyundaki Türk ahalisinin yeni şekilde karışmasını mümkün kılmasıdır; bugünkü Kazan Türkleri’nin kavmî teşekkülleri işte bu tarihî vak’alarla izah olunmaktadır.
Batu Han Kumanlar’ın işini bitirdikten sonra 1240′da Kıyef şehrini kısa süren bir muhasaradan sonra zapt etti. O sıralarda Kiyef’in zaten büyük bir ehemmiyeti kalmamıştı. Daha garpta olan Vladimir ve Haliç şehirleri de Moğol -Türkler tarafından işgal edilerek bütün Rus yurdu Batu Han’ın eline geçmiş oldu. İstila kuvvetlerinin büyük bir kısmı Kumanlar’ın gittikleri Macaristan’a yürürlerken bir kolu da Lehistan’ın güney eyaletleri üzerinden Silezya’ya kadar ilerlediler; 1241 ilkbaharında Liegnitz yakınında karşılarına çıkan Alman kuvvetlerini yendiler; fakat daha ileriye gidemeyerek Macaristan’a döndüler.
Moğol-Türkler’in bir kolu hatta Balkanlar’a girmiş ve Adriyatik sahillerine bile yaklaşmıştı. Bu suretle 1240-41 seferi tam bir muvaffakiyetle bitmiş Batu Han’ın ordusu bütün meydan muharebelerini kazanmış binlerce kilometre genişliğinde Doğu Avupa sahasını işgal ile burada önce mevcut bütün askerî ve siyasî varlıklara son vermişti. Çingiz hayatta iken batıdaki bütün sahanın Coçi’ye verileceği takarrür etmişti; buna göre Batu Han’ın zapt ettiği yerler Coçi ulusu olacaktı.
Batu Han 1241 yılında İdil’in aşağı mecrasına dönmüş ve nehrin sol sahilinde “Orda’sının (Karargah) merkezini kurmuştu: Burası Saray adını aldı ve çok geçmeden eski Bulgar ve İtil şehirlerinin yerini tuttuğu gibi onlardan farklı olarak Doğu Avrupa Hazar denizi ve Aral denizi civarlarıyla Batı Sibir’in en mühim siyasî merkezi oluverdi. Saray şehrinin kurulduğu yer “Coçi Ulusu”nun ortasında ve büyük ticaret yolu üstünde bulunması bakımından cidden gayet doğru olarak tespit edilmişti. Bu sebeptendir ki Saray şehri az zaman içinde yükselivermişti
Çingiz oğulları arasında en değerli kumandan ve dirayetli devlet adamı olarak tanınan Batu Han’ın ancak hakanlığın bütünlüğünü korumak namına Karakurum’daki hakanı tanıdığı ve zahiren ona itaat ettiği anlaşılıyor. Halbuki Batu Han kendi ulusunda istediği gibi icraatta bulunuyordu. Onun hakimiyeti 1255′de ölümüne kadar sürmüştür İrtiş boyundan Aral denizinin kuzey mıntakası da dahil olmak üzere Kama ve bütün İdil havzası Özü boyu ve Turla (Dnestr) mıntıkasına kadar uzanan geniş bir sahada fütuhatı müteakip yeni bir idare sistemi kuran ve merkezi Saray olan Moğol-Türk ordusuna da gereken nizamı veren Batu Han olduğundan o hakkiyle Altın Ordu Devleti’nin kurucusu sayılmaktadır.
Bu devletin teşkilatı Çingiz yasası ve Büyük Moğol-Türk Hakanlığı’nda tatbik edilen esaslara dayanmakla beraber mahallî birçok hususların tanzimi ve bu memleketlerde mevcud eski an’anelerin de göz önünde tutulması lazım gelmekte idi. Eski Bulgar Hanlığı ve Rus knezliklerinde Altın Ordu’nun menfaatlarına en uygun görülen bir sistem tatbik edilmesi lazım geliyordu. Bu cihetten yeni sistemin Batu Han tarafından muvaffakiyetle icra edildiği görülmektedir.
Gerek Bulgar ve gerek Rus yurdunda eski idarede birtakım değişiklikler yapıldı. Her iki memleket Altın Ordu’nun vassalı (tabii) olmakla birtakım mükellefiyetlere tabi tutuldular. Bu bakımdan bilhassa Rus knezliklerinin vaziyeti enteresandır. Moğol-Türk kuvvetleri fazla bir kalabalık teşkil etmediklerinden bütün Rus şehirleri ve köylerini işgal altına alıp Rus yurdunda kalmalarına maddeten imkan yoktu. Bu sebeptendir ki kendileri için daha elverişli olan bozkır sahalarını işgal etmişlerdi. Rus knezliklerindeki hakimiyetleri idame ettirebilmek için de birtakım askerî ve idarî tedbirler alınmakla iktifa olundu.
ALTINORDU DEVLETİ
Çingiz (Cengiz) Han’ın 1227′de vuku bulan ölümünden sonra oğulları ve torunları onun fütuhatını devam ettirerek büyük bir Moğol-Türk Hakanlığı kurdular. Bu fütuhatın bizi en çok alakadar edeni 1237-1241 yıllarında cereyan eden Doğu Avrupa istilasıdır ki Altın Ordu Devleti ve onun bakayası olan Kırım Kazan Astırhan Nogay ve Sibir hanlarının tarihi bu istila ile yakından alâkadardır.
Çingiz’in ölümünden sonra büyük hanlık makamını Ögedey işgal etti. Onun hakimiyeti Türk-Moğol Hakanlığının teşkilatlandırılması bakımından mühimdir. Bu maksatla kurultaylar toplanmış ve bazı umumî kaideler tensip edilmiş Çingiz’in “yasa”sı tatbik edilmekle beraber şehirli ve köylü ahalinin ihtiyacına göre bir idare kurulmuştu. 1235′te devlet işlerini alâkadar eden yeni meseleler münasebetiyle toplanan büyük kurultayda Batı Seferi yani Doğu Avrupa’nın istilası kararlaştırıldı. Bu maksatla bilhassa Türkler’den olmak üzere büyük bir ordu toplandı. Miktarı kat’iyetle bilinmeyen bu Moğol-Türk ordusunun birkaç yüz bin kişiden ibaret olduğu muhakkaktır. Fütuhatın başlangıcı 1236 yılına rastlar.
Bu muazzam ordunun başında Çingiz’in torunu Batu (Çoçi oğlu) bulunuyordu. Sefere ondan başka birçok Çingiz oğulları (prensleri) de iştirak edeceklerdi. Ön kıt’aların kumandanı olarak da en meşhur generallerden biri olan Sobutay’ı (Sübegetey Sübetey) görüyoruz. Askerlerin büyük bir ekseriyetini Orhon ile Yayık ve Irtiş aralarında yaşayan Türk kabileleri teşkil ediyordu ilk darbe Bulgarlar üzerine oldu. Bu hareket 1224′de Bulgarlar’ın Don boyundan dönen Moğol kıt’alarına hücumlarının öcünü almak için yapılmıştı.
...
Bulgarlar az bir zaman içinde yenildiler; başta Bulgar olmak üzere şehirleri tahrip edildi. Şehirlerden ve büyük yollardan bir yanda kalan halkın bu istiladan mutazarrır olmadığı muhakkaktır; şehirli ve köylü ahaliden birçoğunun da kaçarak ormanlarda saklandığını ve bilhassa Suru (Şura) mansabına gittiklerini tahmin edebiliriz. Bu suretle Moğol istilasından sonra Orta İdil sahasındaki Bulgar unsuru ortadan kaldırılmış olmadı; yok olan şey: Müstakil bir Bulgar devletiydi. Nitekim çok geçmeden bu bölgede Bulgar beylerinin yeniden faaliyette bulunduklarını görüyoruz. Sonunda kış mevsimi olmasına rağmen Moğol-Türk ordusu Rus bölgesinin istilasına başladı. Bu sıralarda Rus yurdu birçok knezliklere bölünmüştü.
Ryurik sülalesine mensup olmak üzere muhtelif mıntıkalarda knezleri müstakil birer beylik halinde icrai hükümet etmekte idiler; artık Kiyef merkez olmaktan çıkmıştı; onun yerine Suzdal Rusyası (Merkezi Vladimir) yükselmişti; garpta da Haliç knezleri kuvvet bulmuşlardı; İlmen gölünün şimal sahilindeki Novgorod şehri de mühim bir iktisadî ve siyasî merkez vaziyetinde idi. Bu Rus Knezlikleri arasında mücadeleler eksik olmadığından Rus yurdu adeta daimî bir anarşi manzarası arz etmekte idi. Batu Han’ın orduları 1237′de Bulgar memleketinden hareketle Suru (Şura) ırmağının baş kısmını geçtikten sonra Ryazan üzerine yürüdüler; bir darbe ile burayı ele geçirdiler; o sıralarda ehemmiyetsiz bir kasaba olan Moskova’yı yaktılar Vladimir Suzdal Rostov ve Volga kıyısındaki Yaroslav şehirlerini zaptettiler; bütün bu şehirler birer kale idi; Türk-Moğol ordusunun yalnız açık meydan muharebesinde değil kaleleri muhasara ve zapt etmek hususunda da fevkalade mahir oldukları görülüyor. Kışın şiddetine rağmen Batu Han kuvvetleri 2-3 ay zarfında birçok kale ve şehirleri ele geçirdiler.
1238 baharı geldiği zaman bu ordu İlmen gölünün güneyinde Lovat ırmağına varmış bulunuyordu; fakat mevsimin icabı olarak daha fazla kuzeye yani Novgorod istikametine gidilmemiş orduların güneye dönmesi muvafık görülmüştü. Bu defa Oka nehrine yakın Kozeisk şehrinin fazla mukavemeti ordunun hareketini biraz yavaşlatmışsa da mezkur kale zapt ve ahalisi kılıçtan geçirilince Moğol-Türk kuvvetleri 1238 ilkbaharında Don ile Dneper nehirleri arasındaki sahaya gelmişlerdi. Bununla seferin İIk safhası sona erdi. Gayet kısa bir zaman içinde hem de kış olmasına rağmen Batu Han “yıldırım” harbiyle Rus yurdunun en mühim kısmını zapt ve Rus knezlerinin askerî kuvvetlerinin istinat noktalarını imha etmişti. Tarihte ilk defa olmak üzere doğudan gelen Türk istilası bir darbede Rus knezlerinin siyasî varlıklarını ortadan kaldırmıştı
Bu Moğol-Türk hareketinin ikinci safhası Kumanlar’a karşı oldu. 1224′de Kalka boyundaki savaştan sonra Kumanlar Türk - Moğol imparatorluğunun düşmanları arasında sayılıyorlardı. 1238-39 yılındaki seferlerin neticesinde Don boyu ve bütün Kıpçak sahrasından Kumanlar kovuldu; bir kısmı kuzeydoğuda Kama Bulgarları arasına gitmiş kalanları da Macaristan’a iltica etmişlerdi. Bu suretle Kama boyundaki Kıpçak ve galiba Kumanlar’la birlikte olan Yemekler’in gelmesiyle Türk unsuru artmış ve hatta Bulgarlar bile Kıpçaklaşmışlardı. Bu suretle Moğol istilasının bir neticesi de Orta idil boyundaki Türk ahalisinin yeni şekilde karışmasını mümkün kılmasıdır; bugünkü Kazan Türkleri’nin kavmî teşekkülleri işte bu tarihî vak’alarla izah olunmaktadır.
Batu Han Kumanlar’ın işini bitirdikten sonra 1240′da Kıyef şehrini kısa süren bir muhasaradan sonra zapt etti. O sıralarda Kiyef’in zaten büyük bir ehemmiyeti kalmamıştı. Daha garpta olan Vladimir ve Haliç şehirleri de Moğol -Türkler tarafından işgal edilerek bütün Rus yurdu Batu Han’ın eline geçmiş oldu. İstila kuvvetlerinin büyük bir kısmı Kumanlar’ın gittikleri Macaristan’a yürürlerken bir kolu da Lehistan’ın güney eyaletleri üzerinden Silezya’ya kadar ilerlediler; 1241 ilkbaharında Liegnitz yakınında karşılarına çıkan Alman kuvvetlerini yendiler; fakat daha ileriye gidemeyerek Macaristan’a döndüler.
Moğol-Türkler’in bir kolu hatta Balkanlar’a girmiş ve Adriyatik sahillerine bile yaklaşmıştı. Bu suretle 1240-41 seferi tam bir muvaffakiyetle bitmiş Batu Han’ın ordusu bütün meydan muharebelerini kazanmış binlerce kilometre genişliğinde Doğu Avupa sahasını işgal ile burada önce mevcut bütün askerî ve siyasî varlıklara son vermişti. Çingiz hayatta iken batıdaki bütün sahanın Coçi’ye verileceği takarrür etmişti; buna göre Batu Han’ın zapt ettiği yerler Coçi ulusu olacaktı.
Batu Han 1241 yılında İdil’in aşağı mecrasına dönmüş ve nehrin sol sahilinde “Orda’sının (Karargah) merkezini kurmuştu: Burası Saray adını aldı ve çok geçmeden eski Bulgar ve İtil şehirlerinin yerini tuttuğu gibi onlardan farklı olarak Doğu Avrupa Hazar denizi ve Aral denizi civarlarıyla Batı Sibir’in en mühim siyasî merkezi oluverdi. Saray şehrinin kurulduğu yer “Coçi Ulusu”nun ortasında ve büyük ticaret yolu üstünde bulunması bakımından cidden gayet doğru olarak tespit edilmişti. Bu sebeptendir ki Saray şehri az zaman içinde yükselivermişti
Çingiz oğulları arasında en değerli kumandan ve dirayetli devlet adamı olarak tanınan Batu Han’ın ancak hakanlığın bütünlüğünü korumak namına Karakurum’daki hakanı tanıdığı ve zahiren ona itaat ettiği anlaşılıyor. Halbuki Batu Han kendi ulusunda istediği gibi icraatta bulunuyordu. Onun hakimiyeti 1255′de ölümüne kadar sürmüştür İrtiş boyundan Aral denizinin kuzey mıntakası da dahil olmak üzere Kama ve bütün İdil havzası Özü boyu ve Turla (Dnestr) mıntıkasına kadar uzanan geniş bir sahada fütuhatı müteakip yeni bir idare sistemi kuran ve merkezi Saray olan Moğol-Türk ordusuna da gereken nizamı veren Batu Han olduğundan o hakkiyle Altın Ordu Devleti’nin kurucusu sayılmaktadır.
Bu devletin teşkilatı Çingiz yasası ve Büyük Moğol-Türk Hakanlığı’nda tatbik edilen esaslara dayanmakla beraber mahallî birçok hususların tanzimi ve bu memleketlerde mevcud eski an’anelerin de göz önünde tutulması lazım gelmekte idi. Eski Bulgar Hanlığı ve Rus knezliklerinde Altın Ordu’nun menfaatlarına en uygun görülen bir sistem tatbik edilmesi lazım geliyordu. Bu cihetten yeni sistemin Batu Han tarafından muvaffakiyetle icra edildiği görülmektedir.
Gerek Bulgar ve gerek Rus yurdunda eski idarede birtakım değişiklikler yapıldı. Her iki memleket Altın Ordu’nun vassalı (tabii) olmakla birtakım mükellefiyetlere tabi tutuldular. Bu bakımdan bilhassa Rus knezliklerinin vaziyeti enteresandır. Moğol-Türk kuvvetleri fazla bir kalabalık teşkil etmediklerinden bütün Rus şehirleri ve köylerini işgal altına alıp Rus yurdunda kalmalarına maddeten imkan yoktu. Bu sebeptendir ki kendileri için daha elverişli olan bozkır sahalarını işgal etmişlerdi. Rus knezliklerindeki hakimiyetleri idame ettirebilmek için de birtakım askerî ve idarî tedbirler alınmakla iktifa olundu.