KARANLIKTAN KORKMAM
On beş yaşlarındaydım. Manastır Askeri İdadisi'ne gidiyordum. (O zamanın lisesi) Yaz tatilinde dayımın çiftliğine gitmiştik. Komşunun oğlu Enver'le çok iyi arkadaştık. Ara sıra birlikte gezerdik. Bir gün Enver
bizim bağa gidip üzüm yiyelim
dedi. Ben de olur dedim. Annelerimizden izin alıp yola çıktık. Sağda solda fazla eğlendiğimiz için
karanlığa kaldık.
Enver: "İstersen dönelim. Sen şehir çocuğu olduğun için
karanlıktan korkarsın. Böyle durumlara alışık değilsin" dedi.
Ben karanlıktan korkmadığımı söyledim. Yola devam edelim dedim. Tarla kenarı
patika yol
ağaçlık alan derken
karanlık iyice çöktü. Yanımdaki Enver'i zor seçer oldum. Bir saat önce dağların kartalıyım diyen Enver
gel Mustafa dönelim
az kalmıştı ya
yarın gündüz geliriz
demeye başladı. Neyse ki sonunda bağa vardık ve birer salkım üzüm kopardık. Üzüm yiyerek çiftliğe döndük.
ads
İLK ANDA CANIM SIKILMIŞTI
Bakla tarlasında yalnız başıma bekçilik yaptığım günlerden birinde öğle vakti kulübenin önündeki çardak altında uyuya kalmışım. Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum

annemin sesine uyandım.
Annem: ” Dayısı şuna bak

Mustafa uyuya kalmış. Makbule dün pınardan soğuk su içince hastalandı ya

Mustafa bütün gece başında bekledi. Ondan uykusunu alamadı. Neyseki Makbule’ye ballı ıhlamur içirdim de iyileşti ” dedi.
Dayım: ” Bırak canım uyusun. Benim en sevdiğim şeydir burada uyumak. Bu öğle sıcağında karga falan uğramaz. Bir yatsam iki saatten önce top atsan uyanmam ” dedi.
Bu konuşmaları duyunca ayağa fırladım. Uykuda yakalandım diye ilk anda canım sıkılmıştı ama Makbule’nin iyileştiğini duyunca rahatladım.
NACİYE KAYBOLDU
Dayımın bakla tarlasına Makbule ile giderdik. Bir gün Naciye de bizimle gelmek istedi. İlk defa benden birşey istediği için olmaz diyemedim. Annemden izin çıkınca o gün üç kardeş tarlaya gittik. Naciye eline bir sopa aldı ve kargaların ardından koşturdu durdu. Bir ara Makbule ile uzun süren bir konuşmamız oldu.
Tarlanın ortasındaki kulübenin önüne oturduk ve yemeğe başlayacaktık ki

Naciye’nin yanımızda olmadığını fark ettik. Sağa baktık

sola baktık

Naciye neredesin diye bağırdık

Naciye yok. Neden sonra Naciye çıkageldi. Meğer karga peşinde koşarken çok yorulan Naciye kulübeye girmiş ve döşeğe yatıp uyumuş. Naciye’nin ortaya çıkmasıyla birlikte rahatladık ve yemeklerimizi yedik.
BAHÇEDEKİ KUYU
Ben yedi yaşındayken

babamı kısa süren bir hastalığın ardından kaybettik. O tarihlerde kadınlar bir işte çalışamadıkları için maddi sıkıntılar içine düşmüştük. Onun için evimizin yanında bulunan daha küçük bir eve taşındık. Ertesi gün yeni evin bahçesine teftişe çıktım. Otların arasından yürüdüm. Sağda solda dut

erik

armut ağaçları vardı. Armut ağacının ilersinde bir kuyu olduğunu gördüm. Kuyunun yanına sokulduğumda hayretler içerisinde kaldım. Yer seviyesinde olan kuyunun üstü açıktı. Annemi durumdan haberdar ettim. Annem komşumuz Ali Usta'yı çağırdı. Ali Usta kuyunun üstüne tahtadan bir kapak yaptı. Kilidi taktı. Anahtarı anneme verdi. Böylece kötü bir olay yaşanmadan kuyunun üstü kapatılmış oldu.
BENİ KOMUTAN SEÇERLERDİ
Yeni evimiz küçüktü ama bahçesi büyüktü. Bu bahçede komşu çocuklarıyla askercilik oynardık. Askercilik oynarken

beni komutan seçerlerdi. Ben de karşımda hazır ola geçmiş arkadaşlara çeşitli görevler verirdim. Onlar da

emredersin komutanım deyip koşarak uzaklaşırlardı. Üç beş dakika sonra geri gelerek görevi tamamladıklarını söylerlerdi. Daha sonra onları sıraya sokar

uygun adım yürütürdüm.
Bir gün bize tahtadan tüfekler hazırlayan marangoz Celal Amca oyunumuzu seyretmiş ve anneme:
" Zübeyde Hanım

Mustafa'yı askeri okula göndermelisiniz. Kendisi iyi bir komutan adayıdır. " demiş.
YARALI GÜVERCİN
Bir gün evimizin bahçesinde kanadı kırık

yaralı bir güvercin buldum. Eve götürdüm. Anneme ve kardeşlerime gösterdim. Güvercini veterinere götürdük. Kanadını sardı

iyileşir

dedi. Üç gün güzelce besledim. Dördüncü günün sabahında kafeste cansız yatarken buldum. Çok üzüldüm. Gözyaşları içinde güvercini bahçenin bir köşesine gömdüm. Seni hiç unutmayacağım

güvercin

dedim. Aradan yıllar geçti ama ben o güvercini unutmadım.
SELANİK ŞAMPİYONU
Mustafa

Şemsi Efendi Okulu 4. sınıfa giderken beden eğitimi dersinde öğretmeni sınıfa koşu yarışması yaptırdı. Okul etrafında iki tur atılacak ve birinci olan okul çapında yapılacak koşuda sınıfını temsil edecekti. İlk turu önde geçen Mustafa ikinci turun ortalarında bitiş çizgisine doğru güçlü adımlarla koşarken

biraz ilerde uçamayan bir yavru kuşun peşinden koşan siyah

kocaman bir kediyi fark etti.
Mustafa yön değiştirip hızla koşarak yavru kuşu kedinin pençesinden kurtardı. Yavru kuşu severek ve yürüyerek yarışı en sonda tamamlamasına karşın

olayı öğrenen öğretmeninden yavru kuşu kurtardığı için aferin alan Mustafa

yarışı birinci bitiren arkadaşının: “ Hayır

ben birinci değilim. Yarışın birincisi Mustafa’dır. O benden daha hızlı

sınıfımızı benden daha iyi temsil eder “ demesi üzerine öğretmeni tarafından birinci gelmiş sayıldı. On beş gün sonra yapılan koşuda okul şampiyonu olan Mustafa

derslerindeki başarıyı koşuda da gösterecek ve Selanik Şampiyonu olarak bir kupa alacaktı.
ATATÜRK'ÜN ÇOCUKLUK ANISI: ARKADAŞIM HALİT
Babam Ali Rıza Efendi kereste tüccarlığı yaptığı için

Selanik dışında çalışıyormuş. O zamanlar anneme Üftade adında siyahi bir kadını yardımcı olarak tutmuş. Daha sonra ben dünyaya gelmişim. İki ay sonra Üftade'nin bir yeğeni doğmuş. Adını Halit koymuşlar. Yaşımız gelince bizi Mahalle Mektebi'ne yazdırdılar ama ben bir süre sonra oradan ayrılıp Şemsi Efendi Okulu'na geçiş yaptım. ( O zamanın ilkokulu ) Halit ise

Mahalle Mektebi'ne devam etti.
Böylece aradan birkaç yıl geçti. Bir gün Halit yanıma gelerek

efendi ve köle kelimelerinin anlamını sordu. Ben

insanların köle olarak kullanılamayacağını ve her insanın bir başkasının değil

sadece kendisinin efendisi olabileceğini söyledim.
Bunun üzerine Halit

sen gel bunları arkadaşlara anlat. Tenim siyah olduğu için

kendilerinin efendi

benim ise

köle olduğumu söylüyorlar

dedi.
Hangi arkadaşların Halit

sınıf arkadaşların mı? diye sordum.
Evet

sınıf arkadaşlarım

dedi.
Bak Halit

dedim

yarın bizim öğretmen izinli

okula gitmeyeceğim. Sınıfınıza gelir arkadaşlarınla konuşurum. Olur mu?
Halit

olur

dedi.
Ertesi gün Mahalle Mektebi'ne gittiğimde Halit'in ikinci dersten sonra ortadan kaybolduğunu öğrendim. Çok aradık Halit'i bulamadık. Ancak akşamüstü eve geldi. Anlattığına göre

köle olmasını ve her dediklerini yapmasını isteyen arkadaşlarından kurtulmak için

mektepten kaçmış ve Selanik dışına çıkmış. Daha sonra benim dediklerimi hatırlamış ve kendisinin efendisi olduğu için

geri gelmiş.
Halit'e arkadaşlarıyla konuştuğumu ve efendi

köle gibisinden iki kelimeyi bir daha kullanmayacakları sözünü aldığımı söyledim.
Halit bir daha Mahalle Mektebi'ne gitmedi. Annesi onu Şemsi Efendi'nin laik okuluna yazdırdı. Halit bizim sınıfa geldi. Fikirler ve düşünceler hür

kelepçe yok. Herkes kendi fikrinin efendisi

köle yok.
Aradan günler geçtikçe Halit bir açıldı. Durgun

düşünceli Halit gitti

neşeli

hareketli Halit geldi. Derslerine çok çalıştı. Mahalle Mektebi'ne giderken sınıfın en tembeli Halit

Şemsi Efendi Okulu'nda sınıfın çalışkanları arasına girmeyi başardı.
Sosyal Bağlantılar