- Katılım
- 30 Ara 2023
- Mesajlar
- 9,389
-
-
- Konu Yazar
- #1
Tesettür Kadının İffetini Korur
Tesettür şer’an örtülmesi gereken yerleri örtmek demektir.
Bir kimsenin örtmesi gereken ve başkasının bakması haram olan yerlerine avret yeri denir.
Örtünmenin gâyesi başkasının bakışlarından korunmak ve ırzı meşrû olmayan isteklerden sakınmaktır. İnsandaki edeb ve hayâ duygusu örtünmeyi gerektirir. Örtünmede asıl gâye Cenâb-ı Hakk’ın rızâsını kazanmak olmalıdır.
Kadının örtülü olması hürriyetini kısmak için değil bilakis şeref ve iffetini korumak içindir. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de:
"Ey Peygamber! Zevcelerine kızlarına ve mü’minlerin kadınlarına dış elbiselerinden üstlerine giymelerini söyle. Bu onların tanınıp eziyet edilmemelerine daha uygundur. Allâh çok yarlıgayıcıdır çok esirgeyicidir." (157) buyurulur.
İslâm Dîni örtünmeyi emretmekle kadını muhâfaza etmek onun kıymetini arttırmak ve hürmete lâyık bir insan olduğunu ortaya koymak istemiştir. Dış etkilerden korumayı istediğimiz her şeyi örtü ile muhâfazaya çalıştığımız da bir gerçektir. Örtünme ile ilgili olarak Nûr sûresinin 31. âyet-i celîlesinde:
"Mü’min kadınlara söyle: Gözlerini haramdan sakınsınlarırzlarını korusunlar ziynetlerini açmasınlar! Bunlardan görünen kısmı (yüzler ve eller) müstesnâ başörtülerini yakalarının üstüne koysunlar..." buyurulur.
Hz. Âişe (r.anhâ) ilk başörtüsü uygulamasını şöyle anlatır:
"Allâh ilk muhâcir kadınlara rahmet etsin! Onlar âyeti inince etekliklerini kesip bunlardan böş örtüsü yaptılar."
Yine Safiyye bint-i Şeybe şöyle anlatır:
"Biz Âişe ile birlikte idik. Kureyş kadınlarından ve onların üstünlüklerinden söz ediyorduk. Hz. Âişe (r.anhâ) dedi ki:
"Şüphesiz Kureyş kadınlarının birtakım üstünlükleri vardır. Ancak ben Allâh’a yemîn olsun ki Allâh’ın Kitâbı’nı daha çok tasdîk eden ve bu Kitâb’a daha kuvvetle inanan ensâr kadınlarından daha fazîletlisini görmedim. Nitekim en-Nûr Sûresi’ndeki âyeti inince onların erkekleri bu âyetleri okuyarak eve döndüler. Eşlerine kızlarına kızkardeş ve hısımlarına bunları okudular. Bu kadınlardan her biri eteklik kumaşlarından Allâh’ın Kitâbı’nı tasdîk ve O’na îmân ederek başörtüsü hazırladılar. Ertesi sabah Hz. Peygamber (s.a.v.)’in arkasında başörtüleriyle sabah namazına durdular. Sanki onların başları üstünde kargalar vardı." (158)
Peygamber (s.a.v.) Efendimiz:
"Allâh bülûğa ermiş kadının namâzını başörtüsüz kabul etmez." (159) buyuruyorlar. Başka bir hadîs-i şerîflerinde: "Kadın avrettir (örtünmesi gereklidir. Sokağa) çıkınca şeytan onu daha câzip gösterir." (160) buyurur.
Bunun için kadının evden dışarıya çıkışında güzel koku sürünmesi hadîs-i şerîfde yasaklanmıştır:
"Bir kadın koku sürünerek dışarı çıkar ve koku ulaşsın diye bir topluluğun yanına giderse zinâya bir adım atmış olur." (161)
Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’in baldızı ve Hz. Ebûbekir’in (r.a.) kızı Esmâ bir gün ince bir elbise ile Rasûlullâh (s.a.v.) ’in huzuruna girmiş Peygamber (s.a.v.) Efendimiz de ondan yüzünü çevirerek:
"Esmâ! Kadın bülûğa erdikten sonra -mübârek ellerine ve yüzüne işâret ederek- şundan ve şundan başka yerinin görünmesi câiz değildir." (162) buyurmuşlardır.
Erkeklerin de dışarıda gözlerini muhâfaza etmeleri ve yolda yürürken ayaklarına bakarak yürümeleri tavsiye edilmekte ve tasavvufda bu duruma "nazar ber-kadem" denilmektedir. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz Hz. Ali (r.a.)’a şöyle buyurmuşlardır:
"Ey Ali!
Bakış bakışı izlemesin! İlk bakış sana âid (mübah) sonraki ise sana âid değildir." (163)
Buradaki ilk bakışdan maksad elde olmadan meydana gelen göze çarpmalardır.
Bir başka hadîs-i şerîfde de şöyle buyurulur:
"Bir müslüman erkeğin gözü (mahremi veya nikâhlısı olmayan) bir kadının güzelliklerine takılır da sonra (Allâh’dan korkarak) gözünü ondan sakınırsa Allâh Teâlâ ona ibâdet ecri verir. Ve o kimse kalbinde ibâdetin tadını bulur." (164)
Ayrıca mahrem olmayan kadın ile erkeğin birbirine dokunması musâfaha etmesi ve tokalaşması helâl değildir. Hadîs-i şerîfde buyurulduğu gibi bu da elin veya dokunan uzvun bir zinâsıdır:
"Gözlerin zinâsı bakmaktır. Kulakların zinâsı dinlemektir. Dilin zinâsı konuşmaktır. Elin zinâsı yapışmak tutmaktır. Ayağın zinâsı da yürümektir. Nefis ise (bu kötü işleri) sever temennî ve arzu eder...." (165). Hz. Âişe (r.anhâ) yemin ederek anlatıyor ki:
"Rasûlullâh’ın eli aslâ yabancı bir kadının eline değmemiştir.." (166)
Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyuruyor:
"Birinizin başının demirden bir şişle dürtülmesi onun için nâmahrem bir kadına dokunmasından daha hayırlıdır." (167)
Örtünmekten maksad avret yerlerini hem görünmeyecek ve hem de vücûd hatları belli olmayacak şekilde kapatmaktır. Binâenaleyh teni gösteren şeffaf elbise örtü sayılmaz. Böylesi uzvu daha câzip gösterir. Nitekim Peygamber (s.a.v.) Efendimiz bu konuda şöyle buyurur:
"Cehennem halkından iki sınıf var ki ben onları görmedim.. (Fakat onlar birgün türeyecektir): Ellerinde sığır kuyrukları gibi kamçılar bulunup onlarla halkı döven insanlar bir de giyinmiş fakat çıplak olan (yâni vücûdun çirkin yerlerini örtüp câzip kısımlarını açan veya tenin rengini gösteren ince elbise giyenler) vücûdlarını sağa sola eğip çalımlı olarak yürüyen ve başları Horosan develerinin hörgüçleri gibi (saçları kabartılmış) olan kadınlar... (İşte) bunlar cennete giremezler kokusunu da hissedemezler. Halbuki cennetin kokusu şu kadarlık yoldan alınır." (168)
Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz giyim beden veya davranışlarıyla erkeğe benzemeye çalışan kadına ve kadına benzemeye çalışan erkeğe lânet etmiştir:
"Kadınlardan erkeklere benzeyenlerle erkeklerden de kadınlara benzeyenler bizden değildir." (169)
Abdullâh b. Abbas (r.anhümâ)’dan nakledilmiştir:
"Nebî (s.a.v.) erkekleşen kadınlarla kadınlaşan erkekleri lânetledi. Ve:
"Onları evlerinden çıkarınız!" buyurdu." (170)
Abdullâh b. Ömer (r. anhümâ) Allâh elçisinin şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
"Üç kimse vardır ki cennete giremez ve kıyâmet günü Allâh onlara rahmet nazarı ile bakmaz:
1. Ana-babasını dinlemeyen kimse
2. Erkeklere benzemeye çalışan kadın
3. Eşini kıskanmayan koca." (171)
Hülâsa müslüman hanımı kendi cinsine âid giyim ve davranışlara özenmeli erkeklere âid elbise ve tavırlara meyletmemelidir. Zîrâ her cins kendi özellikleri içinde bir değer ifâde eder. Bunun için kadın yüzü ve bileklere kadar elleri hariç olmak üzere vücûdunun geri kalan kısımlarını temiz sade ve diğer kadınlara örnek olacak tarzda muntazam olarak örtmekle yükümlüdür. İşte bu kadındır ki başkalarına hürmet şefkat ve muhabbet telkin eder. Dînimizin yücelttiği ve Cennet’in ayaklarının altında olduğunu müjdelediği kadın da budur. (172)
Tesettür şer’an örtülmesi gereken yerleri örtmek demektir.
Bir kimsenin örtmesi gereken ve başkasının bakması haram olan yerlerine avret yeri denir.
Örtünmenin gâyesi başkasının bakışlarından korunmak ve ırzı meşrû olmayan isteklerden sakınmaktır. İnsandaki edeb ve hayâ duygusu örtünmeyi gerektirir. Örtünmede asıl gâye Cenâb-ı Hakk’ın rızâsını kazanmak olmalıdır.
Kadının örtülü olması hürriyetini kısmak için değil bilakis şeref ve iffetini korumak içindir. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de:
"Ey Peygamber! Zevcelerine kızlarına ve mü’minlerin kadınlarına dış elbiselerinden üstlerine giymelerini söyle. Bu onların tanınıp eziyet edilmemelerine daha uygundur. Allâh çok yarlıgayıcıdır çok esirgeyicidir." (157) buyurulur.
İslâm Dîni örtünmeyi emretmekle kadını muhâfaza etmek onun kıymetini arttırmak ve hürmete lâyık bir insan olduğunu ortaya koymak istemiştir. Dış etkilerden korumayı istediğimiz her şeyi örtü ile muhâfazaya çalıştığımız da bir gerçektir. Örtünme ile ilgili olarak Nûr sûresinin 31. âyet-i celîlesinde:
"Mü’min kadınlara söyle: Gözlerini haramdan sakınsınlarırzlarını korusunlar ziynetlerini açmasınlar! Bunlardan görünen kısmı (yüzler ve eller) müstesnâ başörtülerini yakalarının üstüne koysunlar..." buyurulur.
Hz. Âişe (r.anhâ) ilk başörtüsü uygulamasını şöyle anlatır:
"Allâh ilk muhâcir kadınlara rahmet etsin! Onlar âyeti inince etekliklerini kesip bunlardan böş örtüsü yaptılar."
Yine Safiyye bint-i Şeybe şöyle anlatır:
"Biz Âişe ile birlikte idik. Kureyş kadınlarından ve onların üstünlüklerinden söz ediyorduk. Hz. Âişe (r.anhâ) dedi ki:
"Şüphesiz Kureyş kadınlarının birtakım üstünlükleri vardır. Ancak ben Allâh’a yemîn olsun ki Allâh’ın Kitâbı’nı daha çok tasdîk eden ve bu Kitâb’a daha kuvvetle inanan ensâr kadınlarından daha fazîletlisini görmedim. Nitekim en-Nûr Sûresi’ndeki âyeti inince onların erkekleri bu âyetleri okuyarak eve döndüler. Eşlerine kızlarına kızkardeş ve hısımlarına bunları okudular. Bu kadınlardan her biri eteklik kumaşlarından Allâh’ın Kitâbı’nı tasdîk ve O’na îmân ederek başörtüsü hazırladılar. Ertesi sabah Hz. Peygamber (s.a.v.)’in arkasında başörtüleriyle sabah namazına durdular. Sanki onların başları üstünde kargalar vardı." (158)
Peygamber (s.a.v.) Efendimiz:
"Allâh bülûğa ermiş kadının namâzını başörtüsüz kabul etmez." (159) buyuruyorlar. Başka bir hadîs-i şerîflerinde: "Kadın avrettir (örtünmesi gereklidir. Sokağa) çıkınca şeytan onu daha câzip gösterir." (160) buyurur.
Bunun için kadının evden dışarıya çıkışında güzel koku sürünmesi hadîs-i şerîfde yasaklanmıştır:
"Bir kadın koku sürünerek dışarı çıkar ve koku ulaşsın diye bir topluluğun yanına giderse zinâya bir adım atmış olur." (161)
Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’in baldızı ve Hz. Ebûbekir’in (r.a.) kızı Esmâ bir gün ince bir elbise ile Rasûlullâh (s.a.v.) ’in huzuruna girmiş Peygamber (s.a.v.) Efendimiz de ondan yüzünü çevirerek:
"Esmâ! Kadın bülûğa erdikten sonra -mübârek ellerine ve yüzüne işâret ederek- şundan ve şundan başka yerinin görünmesi câiz değildir." (162) buyurmuşlardır.
Erkeklerin de dışarıda gözlerini muhâfaza etmeleri ve yolda yürürken ayaklarına bakarak yürümeleri tavsiye edilmekte ve tasavvufda bu duruma "nazar ber-kadem" denilmektedir. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz Hz. Ali (r.a.)’a şöyle buyurmuşlardır:
"Ey Ali!
Bakış bakışı izlemesin! İlk bakış sana âid (mübah) sonraki ise sana âid değildir." (163)
Buradaki ilk bakışdan maksad elde olmadan meydana gelen göze çarpmalardır.
Bir başka hadîs-i şerîfde de şöyle buyurulur:
"Bir müslüman erkeğin gözü (mahremi veya nikâhlısı olmayan) bir kadının güzelliklerine takılır da sonra (Allâh’dan korkarak) gözünü ondan sakınırsa Allâh Teâlâ ona ibâdet ecri verir. Ve o kimse kalbinde ibâdetin tadını bulur." (164)
Ayrıca mahrem olmayan kadın ile erkeğin birbirine dokunması musâfaha etmesi ve tokalaşması helâl değildir. Hadîs-i şerîfde buyurulduğu gibi bu da elin veya dokunan uzvun bir zinâsıdır:
"Gözlerin zinâsı bakmaktır. Kulakların zinâsı dinlemektir. Dilin zinâsı konuşmaktır. Elin zinâsı yapışmak tutmaktır. Ayağın zinâsı da yürümektir. Nefis ise (bu kötü işleri) sever temennî ve arzu eder...." (165). Hz. Âişe (r.anhâ) yemin ederek anlatıyor ki:
"Rasûlullâh’ın eli aslâ yabancı bir kadının eline değmemiştir.." (166)
Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyuruyor:
"Birinizin başının demirden bir şişle dürtülmesi onun için nâmahrem bir kadına dokunmasından daha hayırlıdır." (167)
Örtünmekten maksad avret yerlerini hem görünmeyecek ve hem de vücûd hatları belli olmayacak şekilde kapatmaktır. Binâenaleyh teni gösteren şeffaf elbise örtü sayılmaz. Böylesi uzvu daha câzip gösterir. Nitekim Peygamber (s.a.v.) Efendimiz bu konuda şöyle buyurur:
"Cehennem halkından iki sınıf var ki ben onları görmedim.. (Fakat onlar birgün türeyecektir): Ellerinde sığır kuyrukları gibi kamçılar bulunup onlarla halkı döven insanlar bir de giyinmiş fakat çıplak olan (yâni vücûdun çirkin yerlerini örtüp câzip kısımlarını açan veya tenin rengini gösteren ince elbise giyenler) vücûdlarını sağa sola eğip çalımlı olarak yürüyen ve başları Horosan develerinin hörgüçleri gibi (saçları kabartılmış) olan kadınlar... (İşte) bunlar cennete giremezler kokusunu da hissedemezler. Halbuki cennetin kokusu şu kadarlık yoldan alınır." (168)
Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz giyim beden veya davranışlarıyla erkeğe benzemeye çalışan kadına ve kadına benzemeye çalışan erkeğe lânet etmiştir:
"Kadınlardan erkeklere benzeyenlerle erkeklerden de kadınlara benzeyenler bizden değildir." (169)
Abdullâh b. Abbas (r.anhümâ)’dan nakledilmiştir:
"Nebî (s.a.v.) erkekleşen kadınlarla kadınlaşan erkekleri lânetledi. Ve:
"Onları evlerinden çıkarınız!" buyurdu." (170)
Abdullâh b. Ömer (r. anhümâ) Allâh elçisinin şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
"Üç kimse vardır ki cennete giremez ve kıyâmet günü Allâh onlara rahmet nazarı ile bakmaz:
1. Ana-babasını dinlemeyen kimse
2. Erkeklere benzemeye çalışan kadın
3. Eşini kıskanmayan koca." (171)
Hülâsa müslüman hanımı kendi cinsine âid giyim ve davranışlara özenmeli erkeklere âid elbise ve tavırlara meyletmemelidir. Zîrâ her cins kendi özellikleri içinde bir değer ifâde eder. Bunun için kadın yüzü ve bileklere kadar elleri hariç olmak üzere vücûdunun geri kalan kısımlarını temiz sade ve diğer kadınlara örnek olacak tarzda muntazam olarak örtmekle yükümlüdür. İşte bu kadındır ki başkalarına hürmet şefkat ve muhabbet telkin eder. Dînimizin yücelttiği ve Cennet’in ayaklarının altında olduğunu müjdelediği kadın da budur. (172)
(157) el-Ahzâb: 59.
(158) Ahmed b. Hanbel c. VI s: 188.
(159) e-Zeylâî a.g.e. c. I s. 295.
(160) et-Tebrizî a.g.e. c. II s. 164.
(161) Tirmizî Edeb 35.
(162) e-Zeylâî a.g.e. c. I s. 299.
(163) Ebû Dâvûd Nikâh 43.
(164) Ahmed b. Hanbel V 24.
(165) Buhârî c. VII s: 130.
(166) Buhârî c. VI s: 173.
(167) H. el-Bennâ el-Mer’etü’l-Müslime 24.
(168) Müslim c. III s. 1680.
(169) Buhârî Libas 61.
(170) Buhârî Libas 62.
(171) Ahmed b. Hanbel II 134.
(172) Bekir Topaloğlu a.g.e. s. 187-188.