- Katılım
- 30 Ara 2023
- Mesajlar
- 9,387
-
-
- Konu Yazar
- #1
Ölüm ve Cehennem.
Her gün ölüme biraz daha yaklaştığınızın farkında mısınız? Ölümün size de diğer insanlara olduğu kadar belki de daha yakın olduğunu biliyor musunuz?
"Her nefis ölümü tadıcıdır; sonra Bize döndürüleceksiniz" (Ankebut Suresi 57) ayetinde bildirildiği gibi dünya üzerinde şu ana kadar yaşamış şu anda yaşayan ve bundan sonra yaşayacak olan her insan istisnasız olarak ölümle karşılaşacaktır. Ancak bu kesin gerçeğe rağmen insanlar her nedense kendilerini bu sondan uzak görebilmektedirler.
Dünyaya ilk kez gözlerini açan ve dünyaya gözlerini son kez yuman iki insan düşünün. Ne yeni doğan bebek doğumuna müdahale edebilmiştir ne de ölen kişi kendi ölümüne. Sadece Allah bu güce sahiptir; dilediği zaman yaratır dilediği zaman geri alır. Bütün insanlar belirlenen bir süreye kadar yaşayacaktır ve daha sonra ölecektir. Kuran'da bu gerçek şöyle bildirilmiştir:
De ki: "Elbette sizin kendisinden kaçtığınız ölüm şüphesiz sizinle karşılaşıp-buluşacaktır. Sonra gaybı da müşahede edilebileni de bilen (Allah)a döndürüleceksiniz; O da size yaptıklarınızı haber verecektir." (Cuma Suresi 8)
Birçok insan ölümü düşünmek istemez aynı zamanda günlük uğraşıları da insanı bambaşka şeyler düşünmeye sevkeder. Hangi okulda okuyacağı hangi işte çalışacağı ne giyeceği ve ne yiyeceği onun için daha önemlidir. Çünkü hayatın bunlardan ibaret olduğunu düşünür. Ölümden bahsedildiği zaman ise "ağzını hayra aç" gibi anlamı olmayan ve ölümü engellemeye de gücü yetmeyen yüzeysel sözlerin arkasına saklanır. Kendisinin yaşlanınca öleceğini en az 50-60 yıl daha yaşayacağını hesaplar; genç yaşında böyle "iç karartıcı" konularla meşgul olmak istemez. Halbuki bir saniye sonra yaşayabilme garantisi bile yoktur.
Her gün gazetelerde televizyon kanallarında ölümle ilgili haberler bolca yer almakta yakınlarının ölümlerine tanık olmaktadır; ama bir gün kendi ölümüne de başkalarının tanıklık edeceğini kendisini de böyle bir sonun beklediğini düşünmez.
Oysa ki ölüm insana geldiğinde hayata dair her tür "gerçeği" yerle bir eder; geriye sizden hiçbir şey bırakmaz.
Şu anki halinizi gözlerinizin açılıp kapanmasını vücudunuzun hareket etmesini konuşabilmenizi gülebilmenizi yani tüm hayati fonksiyonlarınızı düşünün. Sonra da ölümün akabinde ne hale geleceğinizi canlandırın gözünüzde...
Hareketsiz bir şekilde etrafınızda olup bitenleri anlamayıp öylece yatacaksınız. Bedeniniz başka insanlar tarafından taşınacak ve bir "et yığını" olarak kabul edileceksiniz. Tabutunuzun konacağı mezar kazılırken siz gusülhanede görevli kişi tarafından yıkanacaksınız. Beyaz kefenle sizi saracaklar. Tahta tabuta konacaksınız.
Camideki işlemler bittikten sonra mezara gidilecek üzerinde isminizin doğum ve ölüm tarihinizin yazıldığı bir taş olacak. Kefenle birlikte sizin için kazılan çukura atılacaksınız. Üzerinize tahta konacak daha sonra da toprak. Toprak sizi iyice örttükten sonra işlem son bulmuş olacak.
Mezarınızı ziyaretler ilk zamanlar daha sık olmakla birlikte sonraları yılda bir kez olacak daha sonraları hiç olmayacak. Üstelik bu ziyaretlerden sizin haberiniz dahi olmayacak.
Yıllarca kullandığınız odanız yatağınız boş kalacak. Cenazeniz kaldırıldıktan bir süre sonra da özel eşyalarınız ihtiyacı olanlara dağıtılmak üzere evinizden yollanacak. Yakınlarınız nüfus dairesine gidip sizin öldüğünüzü ve kaydınızın bu dünyadan silinmesini söyleyecekler. İlk zamanlar belki hatırlanacaksınız arkanızdan ağlayan birkaç kişi olacak.
Ancak zamanın unutturucu etkisi ileriki yıllarda gittikçe ağır basacak. Birkaç on yıl sonra ise "koca bir ömür" sürdüğünüz dünyada sizi hatırlayan pek kimse kalmayacak. Ama bununla birlikte öldükten sonra arkanızda bıraktığınız tüm aileniz ve tanıdıklarınız da yavaş yavaş bu dünya hayatından ayrılacağı için hatırlanıp hatırlanmamak pek bir şey ifade etmeyecek.
Dünyada bunlar olup biterken toprağın altındaki bedeniniz ise hızlı bir parçalanma sürecine girecek. Toprağa konmanızdan hemen sonra böcekler ve bakteriler devreye girecek. Karında toplanan gazlar cesedi şişirecek ve bu şişlik vücudun her tarafına yayılarak bedeni tanınmaz hale getirecek.
Bundan sonra gazın diyaframa yaptığı basınçtan dolayı ağzınızdan ve burnunuzdan kanlı köpükler gelmeye başlayacak. Çürüme ilerledikçe kıllar tırnaklar avuç içleri ve tabanlar yerlerinden ayrılacak. Bu dış değişmeyle beraber iç oganlarda da çürüme başlayacak. En korkunç olay ise bu noktada gerçekleşecek; karın bölgesinde toplanan gazlar deriyi zayıf noktasından patlatacak ve bedenden tahammül edilemeyecek derecede pis kokular yayılacak.
Bu süre içinde kafanızdan başlamak üzere adaleler de yerlerinden ayrılacak. Cilt ve yumuşak kısımlar tamamen dökülecek ve iskelet gözükmeye başlayacak. Beyin tamamen çürüyecek ve kil görünümünü alacak kemikler bağlantılarından ayrılacak ve iskelet dağılmaya başlayacak…
Bu olay cesediniz bir toprak ve kemik yığını haline gelene kadar böylece devam edecek.
Artık ölmeden önceki yaşamın bir saniyesine bile geri dönme imkanı olmayacak.
Aile ile görüşme arkadaşlarla buluşup eğlenme en yüksek mevkiye gelme şansı da kalmayacak. Artık beden mezarda çürüyerek iskelet haline gelecek.
Kısacası kendisiyle özdeşleştiğiniz "ben" sandığınız beden oldukça iğrenç bir sonla yok olup gidecek. Siz yani gerçekte bir ruh olan siz bu bedeni çoktan terk etmiş olacaksınız geride kalan beden ise oldukça çarpıcı bir biçimde yok olacak.
Peki tüm bunların sebebi nedir?..
Allah dileseydi insan vücudunu öldükten sonra bu hale getirmeyebilirdi. Ancak bunun çok büyük bir anlamı vardır.
Öncelikle insan kendisinin aslında beden olmadığını bedeninin yalnızca kendisine giydirilmiş geçici bir kılıf olduğunu bu korkunç sonu görerek anlamalı bedenin ötesinde bir varlığı olduğunu hissetmelidir.
Dahası insan bedeninin ölümüne bakmalı bu geçici dünyada adeta sonsuza kadar kalacakmış gibi sahiplendiği ve bütün arzularına boyun eğdiği bedeninin akıbeti hakkında düşünmelidir. O beden bir gün mutlaka toprağın altında çürüyecek kurtlanacak ve iskelete dönüşecektir. Ve o gün belki de çok uzak değil bir adım ötededir…
Şu an tüm insanlar hızla ölüm anlarına doğru yaklaşıyorlar. Bugün en genç insan için de en yaşlı insan için de ölüm aynı uzaklıkta. Çünkü kimin ne zaman ve nasıl öleceği belli değil. 68 yaşında yatağında ölümü bekleyen bir insan için ölüm ne kadar yakınsa 18 yaşında yolda yürümekte olan bir genç için de aynı yakınlıkta. Belki de o genç birkaç dakika sonra karşıdan karşıya geçerken bir kaza geçirecek ve bu dünyada yaşadığı hayatı son bulacak. Belki de şu an onun son dakikaları...
İşte her insanın yaşamındaki en büyük gerçeklerden biri budur.
O halde her insan bir nevi yarış içindedir. Dünyada kendisine verilen süre içinde ahirete yönelik en fazla kazancı sağlamakla yükümlüdür. Bediüzzaman'ın da söylediği gibi dünya iman eden insanlar için "seyyar bir ticarethane ve kısa bir müddet için yol üstünde kurulmuş bir pazardır."9 Yani bir insan burada çok karlı bir ticaret yapabilir ve ahirette sonsuza kadar bu dünyada kazandığı ecirlerin karşılığını yaşayabilir.
Dünya insanın eğitilmesi hatalarından arındırılması ve kendisine verilen nimetlerle denenmesi için var edilmiştir. İnsan dünyada iken yaptığı hatalardan ya da yaşadığı hayattan kimi zaman büyük bir pişmanlık duyabilir ama bu pişmanlığı telafi etme imkanı vardır. İnsan yaşadığı bu pişmanlığın ardından tevbe edip Allah'ın kendisini bağışlayacağını ve esirgeyeceğini umabilir.
Kuran'da Allah samimi olarak yapılan her tevbeyi bağışlayacağını müjdeler. Allah insanın içinde sakladığı düşündüğü aklından geçirdiği her kelimeyi her düşünceyi ve insanın kendi içinde samimi olup olmadığını bilir.
Nitekim Allah Kuran'da "Rabbiniz sizin içinizdekini daha iyi bilir. Eğer siz salih olursanız şüphesiz O da (Kendisi'ne) yönelip dönenleri bağışlayıcıdır" (İsra Suresi 25) şeklinde buyurarak insana olan yakınlığını haber verir.
Ancak çok önemli bir gerçek daha vardır ki; öldükten sonra dünyada yapılan hataların işlenen günahların telafi edilmesi -Allah'ın dilemesi dışında- asla mümkün değildir.
O halde insanın kaybedeceği tek bir an dahi yoktur. Yaşadığı dakikalar göz açıp kapayıncaya kadar geçmekte insan ölüme her geçen saniye daha da yaklaşmaktadır. Üstelik ölümün ne zaman hangi gün ve saat kendisini bulacağından da emin değildir.
Bir gün mutlaka ölecek ve dünyada yapmış olduğu davranışlar ile yaşadığı hayattan dolayı Rabbimiz'in huzurunda hesaba çekilecektir.
Bu nedenle insan çok yakında öleceğini sürekli aklında tutmalı ve ahirette pişman olmamak için yaşamını yeniden gözden geçirmelidir.
Şu an ölüm melekleri ile karşılaşmış olsa acaba geçirdiği bunca senenin hesabını verebilecek midir?
Bugüne kadar Allah'ı razı etmek için neler yapmıştır?
O'nun hükümlerini uygulamadaki titizliği yeterli midir?
Bu soruların belki de hiçbirine verebileceği olumlu bir cevabı olmayabilir. Ama eğer şu anda tevbe eder ve bundan sonraki hayatını Allah'ı razı etmek için geçireceğine samimi olarak karar verirse Allah'ın tevbesini kabul edeceğini onu bağışlayacağını umabilir.
İnsan Gaffar (merhametlilerin en merhametlisi) Halim (kullarına karşı çok yumuşak olan) ve Tevvab (bağışlayan ve esirgeyen tevbeleri kabul edip günahları iyiliklere çeviren) olan Rabbimiz'e sığınmalıdır.
Allah sabredenlerin ve Kendisi'ne yönelip dönenlerin karşılığını mutlaka verecektir. İman eden kullarının günahlarını bağışlayarak iyiliğe çevirecek ve yaptıkları hayırlı işleri en güzeliyle mükafatlandıracaktır. Nitekim bir ayette Allah kullarına bu büyük müjdeyi şöyle vermektedir:
Sizin yanınızda olan tükenir Allah'ın katında olan ise kalıcıdır. Sabredenlerin karşılığını yaptıklarının en güzeliyle Biz muhakkak vereceğiz. Erkek olsun kadın olsun bir mü'min olarak kim salih bir amelde bulunursa hiç şüphesiz Biz onu güzel bir hayatla yaşatırız ve onların karşılığını yaptıklarının en güzeliyle muhakkak veririz.
(Nahl Suresi 96-97)
Unutmayın ki her insan bir anda ölümle karşılaşabilir ve her ne kadar pişman olsa da bir daha geri dönüp yaptıklarını düzeltme imkanı bulamayabilir. Bu nedenle bir kişi eğer Rabbimizin kendisini esirgemesini O'nun sevdiği bir kul olmayı ve ölümünden sonra Allah'ın salih kulları için hazırladığı cennete kavuşmayı istiyorsa bir an önce Rabbimiz'den bağışlanma dilemeli ve hayatını O'nun emrettiği şekilde Kuran'a ve Peygamber Efendimiz (sav)'in sünnetine uyarak yaşamalıdır.
Herkes bir düşünsün; ölümü hayatı boyunca kaç kez düşündü? Hiçbir gün öleceğini bedeninin toprağın altına gömüleceğini üzerine toprak atan yakınlarının sevdiklerinin kendisini toprağa gömdükten sonra mezarının başından ayrılıp günlük işlerine devam edeceklerini sahip olduğu herşeyin ölümüyle birlikte onun için yok olacağını düşündü mü?
Ölümün nasıl gerçekleştiğini hiç aklında canlandırdı mı? Bedeni toprağın altında çürüyecek ama ruhu neler yaşayacak?
İnsan bir ruha sahiptir ve ruh yok olmaz. Kişi öldükten sonra ruhu için yeni bir hayat başlayacaktır ancak onu nasıl bir hayatın beklediğini acaba hiç düşündü mü? İnsanların büyük çoğunluğu gibi kendisi de bunları belki hiç düşünmemiş olabilir.
Çünkü bunları düşünmek insanları dehşete düşürür. Mümkün olduğunca bu gerçeklerden kaçmaya çalışırlar. Konusu açıldığında hemen konuyu kapatırlar; hatta birkaç klasik espri ile üzerlerindeki etkisini dağıtmak için uğraşırlar.
Peki neden insanların neredeyse tamamı bir gün karşılaşacağı kesin olan bu gerçekten bu kadar şiddetle kaçmaya çalışır? Düşünmemek bu olayın gerçekleşmesini engelleyebilecek midir?
Elbette ki hayır. İnsanların ölümü ve ahireti düşünmekten bu kadar kaçmalarının nedeni şudur: Ölümü ve ahireti düşünmek insanın vicdanını harekete geçirir ve Allah'a karşı sorumlu olduğunu ölümle birlikte yaptıklarının hesabını vereceğini hatırlatır. Bu durumda o ana kadar yapılan herşey önemini yitirir. İnsan kendisi için asıl önemli olan konuların farkına varır.
Bir gün öleceğini düşündüğünde bugüne kadar dünya hayatında yaptığı şeylerin ne önemi kalır ki? Belki ilk anda bunu tam olarak kavraması zor olabilir ancak ölümün başına geleceği anı detaylıca düşünmek insana tüm gerçekleri görmesi için yardımcı olacaktır.
Bu durumu kendi üzerinizde de düşünün: Herşeyden önce ölüm size hiç beklemediğiniz bir anda gelecek.
Yani büyük bir ihtimalle hiç hazırlık yapma imkanınız olmayacak. O anın şu an olmaması için de hiçbir neden yok. Buna benzer bir anınızda birden ölümle karşılaşacaksınız.
Ölümün nasıl gerçekleştiğini şimdiye kadar hiç görmemişsinizdir. Sizin şimdiye kadar gördükleriniz insanların bedenlerinin ölümüydü ama bir de ölüm sırasında ruhun yaşadıkları vardır. İnsan kendi ölümü dışında ölümün bu yüzüne kesinlikle şahit olamaz.
Evet insanlar sadece bedenin ölümünü görürler. Bir kişi öldüğü anda hasta yatağında huzur içinde can vermiş gibi görünebilir veya bir savaşta kurşunlanarak yahut trafik kazasında can çekişerek ölmüş gibi de görünebilir. Ancak ruhunun ölümü daha doğrusu ruhun ölüm sırasında yaşadıkları dışarıdan görünenden çok farklıdır.
Ölen eğer mümin bir kişiyse onun ruhu yumuşakça çekilip alınır ve iki melekle birlikte sonsuz güzel hayatına başlamakla müjdelenir. Bu kişi ne korkar ne de üzüntüye kapılır. O artık sonsuza kadar mutluluk ve huzur içinde yaşayacak olmanın tarif edilemez neşesini yaşar. Bu gerçek Kuran'da şöyle bildirilmiştir:
Ki melekler güzellikle canlarını aldıklarında: "Selam size" derler. Yaptıklarınıza karşılık olmak üzere cennete girin. (Nahl Suresi 32)
Onları o en büyük korku hüzne kaptırmaz ve: "İşte bu sizin gününüzdür size va'dedilmişti" diye melekler onları karşılayacaklardır. (Enbiya Suresi 103)
Dünya hayatını Allah'ın rızasına göre yaşamamış biri içinse bedeni nasıl ölürse ölsün ruhunun yaşadıkları azap dolu yaşamının bir başlangıcı niteliğinde olacaktır. Allah bu insanlara karşılaşacakları zorlu günü şöyle hatırlatmaktadır:
Öyleyse melekler yüzlerine ve arkalarına vura vura canlarını aldıkları zaman nasıl olacak? (Muhammed Suresi 27)
İşte bu sebeplerle ölüm anını bir insanın zihninde canlandırması yüzde yüz samimi ve vicdanlı davranmasına neden olacaktır.
Kesinlikle yaşayacağınız bu büyük olayı dikkatli düşünün:
Mesela araba kullanırken veya her zaman yaptığınız işlerden birini yaparken bir anda karşınızdaki görüntü değişecek ve iki ölüm meleği ile karşılaşacaksınız. Ölüm melekleri dünya hayatında Allah'ın rızasına göre yaşamamış ölümü ve ahireti unutmuş kişilere çok korkunç bir yüzle görünebilirler. Kuran'da anlatıldığına göre ellerini canını almaya geldikleri kişiye doğru uzatıp onu kendilerine çekerek alçaltıcı sonsuz ve geri dönüşü olmayan bir azabı bildirirler.
Bu esnada yukarıdaki ayette bildirildiği gibi insanın yüzüne ve sırtına vurarak canını alırlar. Ruhun bedenden sökülmesi büyük bir acıya neden olur. Ve o anda kişi neler olacağını anlar. Kıyamet suresinde bu an şöyle tarif edilmektedir:
O gün öyle yüzler vardır ki kararmış-ekşimiştir. Kendisine beli büken işlerin yapılacağını anlamaktadır. Hayır; can köprücük kemiğine gelip dayandığı zaman "Son müdahaleyi yapacak kim?" denir.
Artık gerçekten kendisi de bir ayrılık olduğunu anlamıştır. (Ölüm korkusundan) Ayaklar birbirine dolaştığında; O gün sevk yalnızca Rabbinedir. Fakat o ne doğrulamış ne de namaz kılmıştı. Ancak o yalanlamış ve yüz çevirmişti. (Kıyamet Suresi 24-32)
Ölüm anını siz de mutlaka yaşayacaksınız. Ölüm anınızın şu an olduğunu düşünün. Sizin için neler önem kazanır nelerin hiçbir anlamı kalmazdı? Neleri yapmış olmaktan veya yapmamış olmaktan dolayı pişmanlık duyardınız? Kimlerin sözünü dinlemiş olmayı dilerdiniz? Ya da kiminle hiç tanışmamış olmayı isterdiniz? Örneğin işinizle ilgili detaylar sizi ne kadar ilgilendirirdi?
Veya bir davete giderken giyeceğiniz kıyafetin insanların sizin şıklığınızla ya da güzelliğinizle ilgili düşüncelerinin ahiret gerçeği yanında ne önemi kalabilirdi?
Şu anda cehennemin kenarında olsanız ve oradaki zebanilerin cehennem ehline yaptıkları dayanılmaz işkenceleri gözünüzle görseniz cayır cayır yanan ateşin uğultusunu cehennem ehlinin çığlıklarını kemiklerini çatırdatan inlemelerini kahırla nefes alıp vermelerini bir kez daha dünyaya geri dönmek isteyen pişmanlık dolu yalvarışlarını duysanız ve sonra tekrar dünyadaki yaşamınıza geri döndürülseniz acaba hayatınızda neler değişirdi?
Hiç kuşku yok ki içinizi tarifsiz bir korku kaplar bambaşka bir insan olurdunuz. Hayatınızı bütünüyle farklı düzenlerdiniz. Etrafınızdaki insanların bu gerçeği göz ardı ettikleri için büyük bir gaflet içinde olduğunu düşünür olanca gücünüzle ahiret için çabalardınız. Allah'a karşı günah olabilecek herşeyden şiddetle sakınır toplayabildiğiniz kadar ecir toplamaya çalışırdınız.
Ahiret hayatınızı riske sokabilecek en ufak bir söz ya da davranış korkudan içinizi titretir hemen Allah'a yalvara yalvara ürpertiyle dua eder bağışlanma dilerdiniz. Gördükleriniz duyduklarınız bir an olsun aklınızdan çıkmazdı kendi sonunuz için aynı ihtimali düşünmekten Allah'a sığınırdınız.
Allah'ın sevgisini kazanmak O'nun azabından kurtulmak için malınızı canınızı tüm enerjinizi kullanırdınız. Üstelik bunların hepsinde ölene dek sabırlı ve kararlı olur karşınıza bir zorluk çıksa bile bu size zorluk gibi görünmezdi. Kimse sizi yolunuzdan çeviremez Allah'ın rızasından taviz verdiremezdi.
Her şart ve koşulda her durumda ahiretiniz için yapabileceğinizin en fazlasını yapardınız. İnsanların toplumların ne yaptıkları nasıl bir hayat tarzını benimsedikleri hangi ideolojilerin peşinden koştukları sizi hiç mi hiç ilgilendirmezdi. Her halinizle ve her tavrınızla sadece Allah'ın hoşnutluğunu kazanmaya çalışırdınız. Allah'ın emir ve yasakları konusunda son derece titiz olduğunuz gibi insanlara da bunu anlatır her gördüğünüz kimseyi bu gerçekle uyarırdınız. En büyük hedefiniz hayatınızın tek amacı Allah'ın dostluğunu kazanmak olurdu ve kendinizi tamamen O'na teslim ederdiniz. "...
taşlardan öyleleri vardır ki onlardan ırmaklar fışkırır öyleleri vardır ki yarılır ondan sular çıkar öyleleri vardır ki Allah korkusuyla yuvarlanır..." (Bakara Suresi 74) ayetindeki benzetmeyle vurgulanan korkunun şiddeti sizin de üzerinizde tecelli ederdi.
Peki şu an cehennemi görmemiş olmanız mı sizi gereği gibi korkup sakınmaktan ve buna göre yaşamaktan alıkoyan? Oysa Allah cehennemin varlığını pek çok ayetinde haber vermekte cehennemi insanlara tüm detaylarıyla tanıtıp ondan sakındırmaktadır. Kaldı ki vakti geldiğinde cehennemi görmeyen insan kalmayacaktır.
Allah bunu kesin olarak haber vermiştir. Ancak ondan yalnızca Allah'tan korkup sakınanlar kurtarılacak diğerleri diz üstü çökmüş bir biçimde bırakılacaktır:
Sizden ona girmeyecek hiç kimse yoktur. Bu Rabbinin kesin olarak üzerine aldığı bir karardır. Sonra takva sahiplerini kurtarırız ve zulmedenleri diz üstü çökmüş olarak bırakıveririz." (Meryem Suresi 71-72)
Ama unutmayın ki orada diz üstü çökmüş olarak kaldıktan sonra cehennemi görmenin insana bir faydası olmaz. Çünkü orası artık geri dönüşü olmayan bir yerdir…