- Katılım
- 30 Ara 2023
- Mesajlar
- 9,655
-
-
- Konu Yazar
- #1
Raklam Vermek İçin Tıkla
Anzaklı Ömer - Çanakkale Zaferi
Çanakkale Zaferini kazanarak. vatanı ve bayrağı için şehit olan kahraman
MEHMETÇİK leri minnet ve şükranla anıyoruz. Aziz ruhları şad olsun.
ANZAKLI ÖMER...
1957 yılında İstanbul Tıp Fakültesi'nden mezun olup ihtisas yapmak üzere
ABD'ye giden bir Türk doktor görev yaptığı hastahanede başından geçen çok
enteresan bir hadiseyi şöyle anlatıyor:
"Amerika 'ya gittiğim ilk yıllar ( 1957) lisanım pek o kadar iyi değil.
Newyork'da Medical Center Hospital adlı bir hastahanede görev almıştım.
Fakat
vazifem kan almak. kan vermek. serum takmak. elektrokardiyoğrafi çekmek gibi
işler...
...
Hastaya o kadar önem veriyorlar ki yeni doktorlar hemen direk olarak hasta
muayenesine. tedavisine verilmiyor. Diğer zamanlarda da laboratuarda
çalışıyorum. Bir hastaya gittim. Yaşlıca bir adam. Tahminen yetmiş beş
yaşlarında. İngilizce konuşuyorum. Kan vereceğim kolunuzu acar mısınız?
Çünkü adamcağız kanser hastası olduğu halde üstelik kansızdı. Elimde kan
torbası da var tabii ki... pazusunu açtım. Baktım pazusunda dövme şeklinde
bir
Türk bayrağı var. Çok ilgimi çekti benim. Kendisine sormadan edemedim.
Siz Türk müsünüz? Kaşlarını yukarıya kaldırarak " Hayır " manasına işaret
yaptı.
Ama ben hala merak ediyorum: Peki bu kolunuzdaki Türk bayrağı nedir?
"Aldırma
işte öylesine bir şey dedi.
Ben yine ısrarla dedim ki: "Fakat benim için bu bayrak çok önemli.
Dikkatimi
çekti. Çünkü bu benim milletimin bayrağı. benim bayrağım... "
Bu söz üzerine gözlerini açtı. Derin derin yüzüme baktı ve mırıltı halinde
sordu: Siz Türk müsünüz? ;Evet Türk'üm....
İhtiyar gözlerime bakarak tanıdık bir göz arıyor gibiydi. Anlatmaya
başladı: Yıl 1915. Sen hatırlamazsın o yılları. Çanakkale diye bir
yer var
Türkiye'de. orada savaşmak üzere bütün Hristiyan devletlerden asker
topluyorlardı.
Ben Anzak'tım Avustralya Anzaklarından ...
İngilizler bizi toplayıp dediler ki:
- Barbar Türkler Hıristiyan dünyasını yakıp yıkacaklar. Bütün dünya o
barbarlara karşı cephe açmış durumda . Birlik olup üzerine gideceğiz.
Bu savaş çok önemlidir. Biz de inandık sözlerine vaadetlerine...
Savaşmak isteyenler arasına katıldık.Avustralyalı Anzak ihtiyar
anlatmaya
devam ediyordu:
Bizim beynimizi yıkayan ingilizler. Türklere karşı topladığı
askerlerin
tamamını Çanakkale'ye sevkediyorlarmış. Bizi gemilere doldurup Mısır'a
getirdiler o zaman . Mısır'da şöyle böyle birkaç ay talim gördük. Atış
talimi.
Ondan sonra da bizi alıp Çanakkale'ye getirdiler. Savaşın şiddetini ben ilk
orada gördüm. Öyle ki denize düşen gülleler suları metrelerce yukarı
fışkırtıyor. gökyüzünde havai fişekler. geceyi gündüze çeviriyordu zaman
zaman...
Her taaruzunda bizden de Türklerden de yüzlerce insan hayatının baharında
can
veriyordu. Fakat biz hepimiz Türklerdeki gayret ve cesareti uzaktan gördükçe
şaşırıyorduk. Teknolojik yönden çok çok üstün olduğumuz gibi sayı bakımından
da
fazlaydık. Peki onlara bu cesaret ve kuvveti veren şey neydi?
İlk başlarda zannediyordum ki İngilizlerin bize anlattığı gibi. Türkler
barbarlıktan böyle saldırıyorlar. Meğer barbarlıktan değil. kalplerinde ki
vatan sevgisinden kaynaklanıyormuş.
Bunu nereden anladığımı söyleyeyim. Biz karaya çıktık. Taarruz edemiyoruz.
Bizi
püskürtüyorlar. Tekrar taaruz ediyoruz. Bizi tekrar püskürtüyorlar. Tekrar
taarruz ediyoruz. Derken böyle bir taarruzda başımdan yediğim bir dipcik
darbesiyle kendimden geçmişim.
Meraktan ağzım açık yaşlı Avustralyalıyı dinliyorum. Savaşın dehşetli
anılarını
anlatırken hastalığına rağmen tir tir titremeye başlamıştı. Devam etti:
“Gözlerimi açtığımda kendimin yabancı insanların arasında gördüm.
Nasıl
korktuğumu anlatamam. Çünkü İngilizler bize Türkleri barbar. vahşi kimseler
olarak tanıttı ya... Ama dikkat ettim. Yaralarımı sarmışlar. Bana hiçte
öfkeli
bakmıyorlar. Kendime geldim iyice bu defa çantalarında bulunan yiyeceklerden
ikram ettiler bana. İyi biliyorum ki onların yiyecekleri çok çok azdı. Bu
haldeyken bile kendileri yemeyip bana ikram ediyorlardı. Şoke oldum doğrusu.
Dedim ki; kendi kendime: Bu adamlar isteseler şu anda beni öldürürler. Ama
öldürmüyorlar... Veyahut isteseler önceden öldürebilirlerdi. Halbuki beni
cephenin gerisine götürdüler. Biz esirlere misafir gibi davranıyorlardı.
Bu duygularla "Yazıklar olsun bana"dedim. "Böyle asil insanlarla niye ben
savaşıyorum. Niye savaşmaya gelmişim. Bu ingiliz milleti ne yalancıymış ne
kadar Türk düşmanıymış" diyerek pişman oldum. Ama bu pişmanlığım fayda
etmiyor
ki... Bu iyiliğe karşı ne yapsam düşündüm durdum günlerce...
Nihayet bizi serbest bıraktılar. Memleketime döndüm. İşte memlekette Türk
milletini ömür boyu unutmamak için koluma bu dövme Türk bayrağını yaptırdım.
Bu
bayrağın esrarı bu işte
Benim gözlerim dolu dolu ihtiyara bakarken o devam etti:“Talihin
cilvesine
bakın ki o zaman ölmek üzere iken yaralarımı iyileştirerek. sıhhate
kavuşmama
çaba sarfeden Türkler idi.
Şimdi de Amerika gibi bir yerde yıllar sonra yine iyileştirmeye çaba
sarfeden
bir Türk... Ne garip değil mi? Avustralya 'dan Amerika'ya gelirken bir
Türkle
karşılaşacağımı hiç tahmin etmezdim. Size minnettarım. Siz Türkler gerçekten
çok merhametli insanlarsınız. Bizi hep kandırmışlar... Buna bütün kalbimle
inanıyorum.
Peşinden nemli gözlerle "Bana adınızı söyler misiniz? Dedi. "Ömer" cevabını
verdim. Gayet merakla tekrar sordu: Peki niçin Ömer ismini. vermişler sana ?
Babam müslümanların ikinci halifesi isminden ilham alarak bana Ömer adını
vermiş. Yahu senin adın müslüman adı mı ? Ben "Evet. Müslüman adı" deyince
yüzüme baktı baktı. birden doğrulmak istedi. Ben mani olmak istedim. Israr
etti. Ama niye ısrar ediyordu?
İhtiyarın ısrarına dayanamayıp yatakta oturmasına yardım ettim. Gözleri dolu
doluydu. Yüzüme bakarak dedi ki: “Senin adın güzelmiş. Benim adım
şimdiye kadar
Mr. Josef Miller idi. Şimdiden sonra "Anzaklı Ömer" olsun.
Fakat günden güne eriyip tükeniyordu. Kaç gün geçti tam hatırlamıyorum .
Hastanenin genel hoparlöründen bir anons duydum.
"Doktor Ömer! Lütfen 217 numaralı odaya gelin!" Dedim ki içimden "Bizim Ömer
amca galiba yolcu?" hemen yukarı çıktım. Odasına vardığımda gördüğüm manzara
aynen şöyleydi: Sağ elinde tesbih açık duran sol kolunun pazusunda dövme
Türk
bayrağı. göğsünde imanı ile. koskoca Anzaklı Ömer son anlarını yaşıyordu.
Bir Çanakkale gazisi görmüştüm. "Ne yalan söyleyeyim. ağladım."
Alıntı