- Katılım
- 30 Ara 2023
- Mesajlar
- 9,660
-
-
- Konu Yazar
- #1
Raklam Vermek İçin Tıkla
Mü'minlerin emîri Ebü Hafs Ömer ibni Hattab radıyallahu anh Resülullah sallallahu aleyhi ve sellem'i şöyle buyururken dinledim dedi:
"Yapılan işler niyetlere göre de erlenir. Herkes yaptı ı işin karşılı ını niyetine göre alır. Kimin niyeti Allah'a ve Resülü'ne varmak onlara hicret etmekse eline geçecek sevap da Allah'a ve Resülü'ne hicret sevabıdır. Kim de elde edece i bir dünyalı a veya evlenece i bir kadına kavuşmak için yola çıkmışsa onun hicreti de hicret etti i şeye göre de erlenir."[1]
Açıklamalar :
"Yapılan işler niyetlere göre de erlenir" hadisi insanın kazanaca ı sevap ve günahlar ile yakından ilgili ve son derece önemlidir. Ahmed İbni Hanbel Ebü Davud Tirmizî Darekutnî gibi büyük alimler bu hadisle İslamiyet'in üçte birini anlamanın mümkün oldu unu söylemişlerdir. İmam Şafiî bu hadisin yetmiş ayrı konuyla ilgisi bulundu unu bu sebeple de onu din ilminin yarısı saymak gerekti ini belirtmiştir. İmam Buharî ise kitap yazanlara bir nasihatte bulunarak eserlerine bu hadisle başlamalarını tavsiye etmiştir.
Şimdi niyetin ne oldu unu görelim:
Niyet bir işi Allah rızası için yapmayı kalbden geçirmektir. İş ya kalble ya dille veya di er organlarla yapılır. Kalbimizle yaptı ımız işler niyet ve düşüncelerimizdir. Dilimizle yaptıklarımız konuşmalarımızdır.
Organlarımızla yaptı ımız işler de fiil ve davranışlarımızdır. Sözler ve davranışlar ço u zaman niyete ba lı oldu u için iyi niyet bazan başlı başına bir ibadet olur.
Ameller yani yapılan işler niyete göre de er kazanır sözü ço u zaman organlarımızla yaptı ımız işleri kapsar. Yoldaki bir taşı insanlara zarar vermesin düşüncesiyle ve sevap kazanmak ümidiyle kaldırıp atmak bir ibadet sayılır. Birinin malım meşru olmayan yollardan elde etmeye karar vermişken Allah korkusuyla bu düşünceden vazgeçmek de aynı şekilde sevap kazanmaya vesile olur.
Kalbden geçen düşünceler iyi niyete dayandı ı zaman Allah katında de er kazanır. Bu esnada kalbin uyanık ve şuurlu olması gerekir.
Dil bir şeye niyet ederken kalb bu düşünceye katılmazsa niyet makbul olmaz. Çünkü Allah Teala bizim şeklimize kalıbımıza de il kalblerimize bakar niyetlerimize de er verir.
Abdullah İbni Ömer'in alim ve zahid o lu Medine'nin yedi fakihinden biri olan Salim halife Ömer İbni Abdülaziz'e yazdı ı mektupta şöyle demişti:
"Şunu iyi bil ki Allah Teala'nın kuluna yardımı kulun niyeti kadardır. Kimin niyeti tam olursa Allah'ın ona yardımı da tam olur. Niyeti ne kadar azalırsa Allah'ın yardımı da o kadar azalır."
Herkesin yaptı ı işin karşılı ını niyetine göre alması şu gerçe i vurguluyor: Yapılan bir ibadet ve herkesin takdirini kazanan bir hizmet görünüş bakımından kusursuz olabilir; ancak o ibadet ve güzel hizmetin samimi bir niyetle ve sadece Allah'ın rızasını kazanmak maksadıyla yapılması şarttır. İnsanların takdir ve teveccühünü kazanmak veya hem Allah rızasını hem de insanların takdirini kazanmak düşüncesiyle yapılan ibadet ve hizmetlerin Allah katında hiçbir kıymeti yoktur.
Yapılan işleri Allah katında de erli kılan bizim ihlas ve samimiyetimiz yani o işleri sadece Allah rızası için yapmış olmamızdır. Mesela insanlar beni görsün ve takdir etsin diye namaz kılmak zekat vermek şirk derecesinde büyük bir günahtır. Fakat gösterişi aklından geçirmeyen bir mü'minin başkalarını o ibadeti yapmaya teşvik etmek niyetiyle herkesin görece i bir yerde namaz kılıp zekat vermesi faziletli bir davranıştır. Böyle bir mü'min hem görevini yapmış hem de iyi niyetinden dolayı ayrıca sevap kazanmış olur.
İyi niyete dayanmayan sadece gösteriş için yapılan ibadetlerin ve güzel davranışların Allah katında hiçbir de eri bulunmadı ını Peygamber Efendimiz ibretli bir misalle ortaya koymuştur. Bu hadis-i şerife göre kıyamet gününde ilk defa bir şehid hakkında hüküm verilecek. Allah Teala ona ne yaptı ını sordu unda:
- Senin u runda çarpıştım sehid edildim diyecek. Fakat Cenab-ı Hak ona:
- Yalan söyledin. Sana cesur adam desinler diye çarpıştın buyuracak ve o adam yüz üstü sürüklenerek cehenneme atılacak.
Daha sonra ilim ö renip ö reten ve Kur'an okuyan bir kimse getirilecek. Ona da ne yaptı ı sorulacak.
- İlmi ö rendim ve ö rettim. Senin rızanı kazanmak için Kur'an okudum diyecek. Allah Teala ona:
- Yalan söyledin. İlmi sana alim desinler diye ö rendin. Kur'anı ise güzel okuyor desinler diye okudun. Nitekim öyle de denildi buyuracak. O adam da yüz üstü sürüklenerek cehenneme atılacak.
Hadis-i şerifin devamında zengin bir kimsenin huzura getirilece i onun da malını Allah rızası için harcadı ını söyleyece i ona "cömert adam" desinler diye malını sarfetti i söylenece i ve di erleri gibi onun da cehenneme atılaca ı belirtilmektedir.[2]
Bu niyet hadisinden şöyle bir sonuç da çıkmaktadır:
Aslında ibadet olmayan bazı işler iyi niyetle yapıldı ı takdirde ibadete dönüşebilir. Mesela yemek yiyen kimse bu gıdalardan elde edece i kuvvetle ibadet edece ini düşünürse yemek yerken bile sevap kazanmış olur. Normal ticaretini yapan kimse işini en iyi şekilde yaparak insanlara hizmet etmeyi onları aldatmamayı düşünürse hem para hem de sevap kazanabilir.
Hadis-i şerifimizde "Kimin niyeti Allah'a ve Resülü'ne varmak onlara hicret etmekse eline geçecek sevap da Allah'a ve Resülü'ne hicret sevabıdır" buyuruluyor. Hicret bir şeyi terketmek demektir. Allah Teala'nın yasak etti i şeyleri terkedip yapmamak da genel manada hicret sayılmaktadır. Bu sebeple Peygamber Efendimiz:
"Muhacir Allah'ın yasakladı ı şeyleri bırakan kimsedir" buyurur.[3]
Hadiste sözü edilen hicretten maksat kafirlerin elinde bulunan vatanı bırakıp İslam yurduna göçmek demektir. Hz. Peygamber ile ashabı Mekke'den Medine'ye bu maksatla göçmüşlerdir. Resül-i Ekrem sallallahu aleyhi ue sellem'in söylemek istedi i şudur:
Bir adam hicret ederken dünyevî bir çıkar düşünmemiş sadece Allah'ın rızasını kazanmayı ve Resülullah'ı hoşnut etmeyi hedef almışsa hicreti makbul olmuştur; Allah ve Resulü'ne hicret etme sevabını elde etmiştir. Kim de hicret ediyor görünse bile aslında bir dünyalık elde etme veya bir kadınla evlenme arzusuyla yola çıkmışsa onun hicreti makbul sayılmaz ve hiçbir sevap kazanamaz. Bu gerçe i Allah Teala şöyle belirtmiştir:
"Kim ahiret kazancını istiyorsa onun kazancını ço altırız. Dünya kazancını isteyene de dünyalık veririz; ama onun ahirette bir nasibi olmaz". [4]
Bu hadis-i şerifin söylenmesine şöyle bir olayın sebep oldu u anlatılır:
Sahabîlerden biri Ummü Kays adlı bir hanımla evlenmek ister. Fakat o günlerde Ümmü Kays Medine'ye hicret etmeyi düşünmektedir. Kendisiyle evlenmek isteyen sahabîye niyeti ciddi ise Medine'ye hicret etmeyi ve orada evlenmeyi teklif eder. Mekke'deki kurulu düzenini terketmeyi henüz düşünmeyen o sahabî Ümmü Kays'la evlenmek arzusuyla Medine'ye hicret etmek zorunda kalır.
Bu durumu bilen sahabîler Ümmü Kays'ın muhaciri anlamında "Muhaciri Ümmü Kays" diye takıldıkları o zatın hicret sevabı kazanıp kazanmadı ını tartışmaya başlarlar. İşte o zaman Peygamber Efendimiz bu hadis-i şerifle meseleye açıklık getirerek herkesin niyetine göre sevap kazanaca ını belirtir.
"Yapılan işler niyetlere göre de erlenir. Herkes yaptı ı işin karşılı ını niyetine göre alır. Kimin niyeti Allah'a ve Resülü'ne varmak onlara hicret etmekse eline geçecek sevap da Allah'a ve Resülü'ne hicret sevabıdır. Kim de elde edece i bir dünyalı a veya evlenece i bir kadına kavuşmak için yola çıkmışsa onun hicreti de hicret etti i şeye göre de erlenir."[1]
Açıklamalar :
"Yapılan işler niyetlere göre de erlenir" hadisi insanın kazanaca ı sevap ve günahlar ile yakından ilgili ve son derece önemlidir. Ahmed İbni Hanbel Ebü Davud Tirmizî Darekutnî gibi büyük alimler bu hadisle İslamiyet'in üçte birini anlamanın mümkün oldu unu söylemişlerdir. İmam Şafiî bu hadisin yetmiş ayrı konuyla ilgisi bulundu unu bu sebeple de onu din ilminin yarısı saymak gerekti ini belirtmiştir. İmam Buharî ise kitap yazanlara bir nasihatte bulunarak eserlerine bu hadisle başlamalarını tavsiye etmiştir.
Şimdi niyetin ne oldu unu görelim:
Niyet bir işi Allah rızası için yapmayı kalbden geçirmektir. İş ya kalble ya dille veya di er organlarla yapılır. Kalbimizle yaptı ımız işler niyet ve düşüncelerimizdir. Dilimizle yaptıklarımız konuşmalarımızdır.
Organlarımızla yaptı ımız işler de fiil ve davranışlarımızdır. Sözler ve davranışlar ço u zaman niyete ba lı oldu u için iyi niyet bazan başlı başına bir ibadet olur.
Ameller yani yapılan işler niyete göre de er kazanır sözü ço u zaman organlarımızla yaptı ımız işleri kapsar. Yoldaki bir taşı insanlara zarar vermesin düşüncesiyle ve sevap kazanmak ümidiyle kaldırıp atmak bir ibadet sayılır. Birinin malım meşru olmayan yollardan elde etmeye karar vermişken Allah korkusuyla bu düşünceden vazgeçmek de aynı şekilde sevap kazanmaya vesile olur.
Kalbden geçen düşünceler iyi niyete dayandı ı zaman Allah katında de er kazanır. Bu esnada kalbin uyanık ve şuurlu olması gerekir.
Dil bir şeye niyet ederken kalb bu düşünceye katılmazsa niyet makbul olmaz. Çünkü Allah Teala bizim şeklimize kalıbımıza de il kalblerimize bakar niyetlerimize de er verir.
Abdullah İbni Ömer'in alim ve zahid o lu Medine'nin yedi fakihinden biri olan Salim halife Ömer İbni Abdülaziz'e yazdı ı mektupta şöyle demişti:
"Şunu iyi bil ki Allah Teala'nın kuluna yardımı kulun niyeti kadardır. Kimin niyeti tam olursa Allah'ın ona yardımı da tam olur. Niyeti ne kadar azalırsa Allah'ın yardımı da o kadar azalır."
Herkesin yaptı ı işin karşılı ını niyetine göre alması şu gerçe i vurguluyor: Yapılan bir ibadet ve herkesin takdirini kazanan bir hizmet görünüş bakımından kusursuz olabilir; ancak o ibadet ve güzel hizmetin samimi bir niyetle ve sadece Allah'ın rızasını kazanmak maksadıyla yapılması şarttır. İnsanların takdir ve teveccühünü kazanmak veya hem Allah rızasını hem de insanların takdirini kazanmak düşüncesiyle yapılan ibadet ve hizmetlerin Allah katında hiçbir kıymeti yoktur.
Yapılan işleri Allah katında de erli kılan bizim ihlas ve samimiyetimiz yani o işleri sadece Allah rızası için yapmış olmamızdır. Mesela insanlar beni görsün ve takdir etsin diye namaz kılmak zekat vermek şirk derecesinde büyük bir günahtır. Fakat gösterişi aklından geçirmeyen bir mü'minin başkalarını o ibadeti yapmaya teşvik etmek niyetiyle herkesin görece i bir yerde namaz kılıp zekat vermesi faziletli bir davranıştır. Böyle bir mü'min hem görevini yapmış hem de iyi niyetinden dolayı ayrıca sevap kazanmış olur.
İyi niyete dayanmayan sadece gösteriş için yapılan ibadetlerin ve güzel davranışların Allah katında hiçbir de eri bulunmadı ını Peygamber Efendimiz ibretli bir misalle ortaya koymuştur. Bu hadis-i şerife göre kıyamet gününde ilk defa bir şehid hakkında hüküm verilecek. Allah Teala ona ne yaptı ını sordu unda:
- Senin u runda çarpıştım sehid edildim diyecek. Fakat Cenab-ı Hak ona:
- Yalan söyledin. Sana cesur adam desinler diye çarpıştın buyuracak ve o adam yüz üstü sürüklenerek cehenneme atılacak.
Daha sonra ilim ö renip ö reten ve Kur'an okuyan bir kimse getirilecek. Ona da ne yaptı ı sorulacak.
- İlmi ö rendim ve ö rettim. Senin rızanı kazanmak için Kur'an okudum diyecek. Allah Teala ona:
- Yalan söyledin. İlmi sana alim desinler diye ö rendin. Kur'anı ise güzel okuyor desinler diye okudun. Nitekim öyle de denildi buyuracak. O adam da yüz üstü sürüklenerek cehenneme atılacak.
Hadis-i şerifin devamında zengin bir kimsenin huzura getirilece i onun da malını Allah rızası için harcadı ını söyleyece i ona "cömert adam" desinler diye malını sarfetti i söylenece i ve di erleri gibi onun da cehenneme atılaca ı belirtilmektedir.[2]
Bu niyet hadisinden şöyle bir sonuç da çıkmaktadır:
Aslında ibadet olmayan bazı işler iyi niyetle yapıldı ı takdirde ibadete dönüşebilir. Mesela yemek yiyen kimse bu gıdalardan elde edece i kuvvetle ibadet edece ini düşünürse yemek yerken bile sevap kazanmış olur. Normal ticaretini yapan kimse işini en iyi şekilde yaparak insanlara hizmet etmeyi onları aldatmamayı düşünürse hem para hem de sevap kazanabilir.
Hadis-i şerifimizde "Kimin niyeti Allah'a ve Resülü'ne varmak onlara hicret etmekse eline geçecek sevap da Allah'a ve Resülü'ne hicret sevabıdır" buyuruluyor. Hicret bir şeyi terketmek demektir. Allah Teala'nın yasak etti i şeyleri terkedip yapmamak da genel manada hicret sayılmaktadır. Bu sebeple Peygamber Efendimiz:
"Muhacir Allah'ın yasakladı ı şeyleri bırakan kimsedir" buyurur.[3]
Hadiste sözü edilen hicretten maksat kafirlerin elinde bulunan vatanı bırakıp İslam yurduna göçmek demektir. Hz. Peygamber ile ashabı Mekke'den Medine'ye bu maksatla göçmüşlerdir. Resül-i Ekrem sallallahu aleyhi ue sellem'in söylemek istedi i şudur:
Bir adam hicret ederken dünyevî bir çıkar düşünmemiş sadece Allah'ın rızasını kazanmayı ve Resülullah'ı hoşnut etmeyi hedef almışsa hicreti makbul olmuştur; Allah ve Resulü'ne hicret etme sevabını elde etmiştir. Kim de hicret ediyor görünse bile aslında bir dünyalık elde etme veya bir kadınla evlenme arzusuyla yola çıkmışsa onun hicreti makbul sayılmaz ve hiçbir sevap kazanamaz. Bu gerçe i Allah Teala şöyle belirtmiştir:
"Kim ahiret kazancını istiyorsa onun kazancını ço altırız. Dünya kazancını isteyene de dünyalık veririz; ama onun ahirette bir nasibi olmaz". [4]
Bu hadis-i şerifin söylenmesine şöyle bir olayın sebep oldu u anlatılır:
Sahabîlerden biri Ummü Kays adlı bir hanımla evlenmek ister. Fakat o günlerde Ümmü Kays Medine'ye hicret etmeyi düşünmektedir. Kendisiyle evlenmek isteyen sahabîye niyeti ciddi ise Medine'ye hicret etmeyi ve orada evlenmeyi teklif eder. Mekke'deki kurulu düzenini terketmeyi henüz düşünmeyen o sahabî Ümmü Kays'la evlenmek arzusuyla Medine'ye hicret etmek zorunda kalır.
Bu durumu bilen sahabîler Ümmü Kays'ın muhaciri anlamında "Muhaciri Ümmü Kays" diye takıldıkları o zatın hicret sevabı kazanıp kazanmadı ını tartışmaya başlarlar. İşte o zaman Peygamber Efendimiz bu hadis-i şerifle meseleye açıklık getirerek herkesin niyetine göre sevap kazanaca ını belirtir.